Why is it okay for boys, but not for girls?
- Neden erkekler için tamam, ama kızlar için değil?
We'll help you, okay?
- Biz size yardım ederiz, tamam mı?
Yesterday I finished learning Esperanto on Duolingo.
- Dün Duolingo'da Esperanto öğrenmeyi tamamladım.
Yesterday, we finished constructing the new stage.
- Dün yeni aşama inşaatını tamamladık.
We're not totally ready yet.
- Biz henüz tamamen hazır değiliz.
I'm all packed and ready to go.
- Tamamen toparlandım ve gitmeye hazırım.
I know the whole of the story.
- Ben hikayenin tamamını biliyorum.
He bought the whole nine yards.
- O, dokuz yardın tamamını satın aldı.
It is utterly impossible to finish the work within a month.
- Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
Have you finished the papers?
- Belgeleri tamamladın mı?
I wish this was all over.
- Keşke bu tamamen bitse.
Liisa was completely overwhelmed, but there was no one there who could've helped her.
- Liisa tamamen bunalmıştı fakat orada ona yardım edebilecek kimse yoktu.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
Was nothing done about that?
- Onun hakkında hiçbir şey tamam değil miydi?
He has done the work completely.
- O, işi tamamen yaptı.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
OK, we've got a deal.
- Tamam, bir anlaşmamız var.
Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him.
- Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.
You and Tom are exactly the same.
- Sen ve Tom tamamen aynısınız.
I think it's all right now.
- Sanırım o şimdi tamam.
It's all right, Tom. Everything's all right now.
- Tamam Tom. Şu anda her şey yolunda.
Tom is well aware of the problem.
- Tom sorunun tamamen farkındadır.
I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
- Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
I'll hide and you find me. O.K.?
- Saklanacağım ve sen beni bulacaksın. Tamam mı?
Oh yeah, I totally agree.
- Oh evet, ben tamamen katılıyorum.
Everybody pulled their socks up, yeah.
- Herkes aklını başına devşirdi, tamam.
I haven't quite finished eating.
- Ben yemeği tamamen bitirmedim.
They finished eighty miles' journey.
- Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
He was completely absorbed in his work.
- Tamamen işine dalmıştı.
That's exactly what I expected to happen.
- Bu tamamen olmasını beklediğim şey.
I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said.
- Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.
Alright, mom, I get it!
- Tamam, anne, bunu anlıyorum!
If you need anything, you can call, alright?
- Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?