çabuk!

listen to the pronunciation of çabuk!
Türkisch - Englisch
prompt

He pressed me for a prompt reply. - O çabuk bir cevap için beni zorladı.

Thank you for your prompt reply. - Çabuk cevabın için teşekkür ederim.

quick

I need it as quickly as possible. - Ona mümkün olduğunca çabuk ihtiyacım var.

Please come home as quickly as possible. - Lütfen mümkün olduğunca çabuk eve gel.

{s} fast

We arrived here fast, didn't we? - Buraya çabuk vardık, değil mi?

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene. - Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.

{s} hasty
expeditious
quickly

Please come home as quickly as possible. - Lütfen mümkün olduğunca çabuk eve gel.

I'll finish it as quickly as I can. - Onu elimden geldiği kadar çabuk bitireceğim.

{s} snappy
strip
like smoke
before long
expedite
briskly
haste
swift
speedy
ready

Hurry up! You should be ready by now. - Çabuk ol! Şimdiye dek hazır olman gerekir.

pronto
crisp
smart

We're too soon old, too late smart. - Çok çabuk yaşlanıyor, çok geç akıllanıyoruz.

immediate
soon

Soon learnt, soon forgotten. - Çabuk öğrenilirse, çabuk unutulur.

A fool and his money are soon parted. - Aptal ve parası çabuk ayrılırlar

{ü} hurry

Tom, hurry up. I'm coming! - Tom, çabuk ol. Geliyorum!

Hurry, or the plane will leave you behind. - Çabuk ol, yoksa uçak sensiz gidecek.

be quick

You have to be quick. - Sen çabuk olmak zorundasın.

Be quick, or you will miss the train. - Çabuk ol yoksa treni kaçıracaksın.

sooner

Sooner would be better. - Ne kadar çabuk o kadar iyi.

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

quick, fast, swift, hasty
light footed
sharp
nimble

Squirrels are nimble in climbing trees. - Sincaplar ağaçlara tırmanmada çabuktur.

come

Ill news comes apace. - Kötü haber çabuk yayılır.

I didn't expect that Mary would come so soon. - Mary'nin bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum.

in good time
quick, fast, hasty, swift, immediate, speedy; quickly, soon
hurry up!

We must be there at seven, so hurry up. - Saat yedide orada olmalıyız, bu nedenle çabuk ol.

Hurry up, or we'll miss the train. - Çabuk ol, yoksa treni kaçıracağız.

quickly, speedily, soon
lissome
quick action
precipitous
rapid

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

My wishes for your father's rapid recovery. - Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.

come on

Come on, we'll be late if you don't hurry up. - Çabuk ol, acele etmezsen geç kalacağız.

Come on, answer quickly. - Haydi, çabuk cevap ver.

apace

Ill news comes apace. - Kötü haber çabuk yayılır.

lissom
early

Make your airplane reservations early since flights fill up quickly around Christmas. - Noel'e yakın uçuşlar çabuk dolduğu için rezervasyonlarınızı erken yapın.

Tom will try to finish the work as early as possible. - Tom işi mümkün olduğu kadar çabuk bitirmeye çalışacak.

presto
swiftly
in double time
fleet
yare
in short order
round
allegro
subito
hurryup
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) ÂCİL
Alışılandan veya gösterilenden daha kısa bir zamanda, tez, yavaş karşıtı
Alışılandan veya gösterilenden daha kısa bir zamanda, tez, yavaş karşıtı: "Yazıma çabuk cevap geldi."- A. Gündüz
"Acele et, oyalanma" anlamında
Hızlı
Hızlı: "Çabuk ve kolay bir konuşma tarzı vardı."- R. N. Güntekin. "Acele et, oyalanma" anlamında bir seslenme sözü: "Çabuk! diyebildi, bir doktor!"- P. Safa
şeremetpresto