çıkarcı

listen to the pronunciation of çıkarcı
Türkisch - Englisch
expedient
interested
calculating

Tom is cunning and calculating. - Tom kurnaz ve çıkarcıdır.

sordid
mercenary
self seeking
self-seeker; selfish, self-interested, self-seeking, manipulative
number one
self seeker
profiteer
self-seeking, self-interested
self-seeker
politic
utilitarian
(deyim) smooth operator
selfish
self-seeking
hardnosed
selfseeking
çıkar
profit

The business owner wants to maximize profit. - İşletme sahibi kârı maksimuma çıkarmak istiyor.

Fadil murdered Layla for profit. - Fadıl çıkar için Leyla'yı öldürdü.

çıkar
{i} expedience
çıkar
(Hukuk) interest

They are bound together by common interests. - Onlar ortak çıkarları tarafından birbirine bağlıdır.

They had been working together for common interests. - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.

çıkar
benefit
çıkarcı politikacı
politico
çıkarcı politikacı
politician
çıkarcı politikacı
trimmer
çıkarcı tip
henchman
çıkarcı yandaş
henchman
çıkarcı şekilde
mercenarily
çıkar
self-interest, self-seeking; benefit, advantage, profit, interest
çıkar
deduct
çıkar
gain
çıkar
(Bilgisayar) eject

Press the small button to eject the CD from the computer. - CDyi bilgisayardan çıkartmak için küçük düğmeye basın

That's the eject button. Don't touch it. - O, çıkartma düğmesi. Ona dokunma.

çıkar
(Bilgisayar) kick

He gets a kick out of reckless driving. - O dikkatsiz araç kullanmanın keyfini çıkarır.

You'll get a kick out of it. - Bunun keyfini çıkaracaksın.

çıkar
convenience
çıkar
(Bilgisayar) deselect
çıkar
vested interest
çıkar
(Ticaret) boor
çıkar
(Bilgisayar) delete font
çıkar
(Ticaret) remedy
çıkar
(Bilgisayar) undock
çıkar
good

Tom did a pretty good job of selecting music for the dance. - Tom, dans için müzik seçimi konusunda iyi bir iş çıkardı.

Keep up the good work! - İyi iş çıkarıyorsun, aynen devam!

çıkar
(Bilgisayar) discard
çıkar
(Bilgisayar) exclude

The refugees were excluded from the country. - Mülteciler ülkeden çıkarıldı.

He was excluded from the club. - O, kulüpten çıkarıldı.

çıkar
advantage

But I had another advantage in it. - Ama ondan başka bir çıkarım vardı.

çıkar
remove

Soap helps remove the dirt. - Sabun kiri çıkarmaya yardım eder.

The coffee stain was difficult to remove. - Kahve lekesini çıkarmak zordu.

çıkar
unmount
çıkar
{f} mining
çıkar
oust
çıkar
stick out

Stick out your tongue and say aah. - Dilini dışarı çıkar ve aah de.

Open your mouth and stick out your tongue. - Ağzını aç, dilini çıkar.

çıkar
{f} subtracting
çıkar
put out

Put out your tongue, please. - Dilinizi çıkarın, lütfen.

Tom put out his hand and stopped Mary. - Tom elini çıkardı ve Mary'yi durdurdu.

çıkar
{f} mine

More than one million tons of coal are mined each day in Australia. - Avustralya'da her gün bir milyon tonun üzerinde kömür çıkarılıyor.

If your answer is correct, it follows that mine is wrong. - Eğer senin cevabın doğruysa bundan da şu sonuç çıkar ki benim ki yanlış.

çıkar
{f} extracting
çıkar
doff
çıkar
ablate
çıkar
stake
çıkar
{f} deducted
çıkar
{f} mined

I think we have mined all the gold in this area. - Sanırım bu bölgedeki bütün altınları kazıp çıkardık.

More than one million tons of coal are mined each day in Australia. - Avustralya'da her gün bir milyon tonun üzerinde kömür çıkarılıyor.

çıkar
given off
çıkar
behoof
çıkar
subtract

To find degrees in centigrade, subtract 32 from the Fahrenheit temperature, then multiply by 5/9. - Santigrat dereceyi bulmak için, fahrenhayt ısıdan 32 çıkar, sonra 5/9 ile çarp.

The children are learning to add and subtract. - Çocuklar toplama ve çıkarmayı öğreniyor.

çıkar
{f} omitting

We'll sing that song, omitting the last two verses. - Son iki mısrayı çıkararak, o şarkıyı söyleyeceğiz.

çıkar
gave off
çıkar
give off

Plants give off oxygen as they make food. - Bitkiler yemek yaparken oksijen çıkarır.

çıkar
excrete
çıkar
dismiss

She dismissed a gardener. - O bir bahçıvanı işten çıkardı.

The manager threatened him with dismissal. - Müdür onu işten çıkarma ile tehdit etti.

çıkar
number one

Think of number one and do what is best for yourself! - Kendi çıkarını düşün ve senin için en iyi olanı yap!

çıkar
ejects
çıkar
cometh
çıkar
capital
çıkar
self

Tom took out his cell phone so that he could take a selfie. - Tom bir özçekim çekebilmek için cep telefonunu çıkardı.

Strive only for self-interest and nothing else. - Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.

çıkar
grist to the mill
çıkar
expediency
çıkar
dislodge
çıkar
unpeg
çıkar
vest

Tom took off his jacket, put on a bullet-proof vest, and then put his jacket back on. - Tom ceketini çıkardı, kurşun geçirmez yelek giydi ve sonra ceketini geri giydi.

Tom took off his bullet-proof vest. - Tom, kurşun geçirmez yeleğini çıkardı.

çıkar
dismast
çıkar
infer

What do you infer from her strange behavior? - Onun garip davranışlarından ne çıkarıyorsun?

What are you inferring? - Sen ne sonuç çıkarıyordun?

çıkar
{f} extract

He has extracted a great many examples from the grammar book. - O, dil bilgisi kitabından pek çok örnek çıkardı.

Today we heard a story about biogas extraction. - Bugün biyogaz çıkarma hakkında bir hikaye duyduk.

çıkar
deduce

Sherlock Holmes could deduce much out of the smallest details. - Sherlock Holmes en küçük detaylardan çok fazla çıkarım yapabilirdi.

çıkar
unpin
çıkar
unsheathe

Tom unsheathed his sword. - Tom kılıcını kınından çıkarmış.

çıkar
putout
çıkar
educe
çıkar
evict

He's in danger of being evicted. - O, evden çıkartılma tehlikesiyle karşıya karşıya bulunuyor.

çıkar
stickout
Türkisch - Türkisch
Yalnız kendi çıkarını düşünen, çıkarını kollayan kimse, menfaatçi, menfaatperest, menfaatperver, aferist
Yalnız kendi çıkarını düşünen, çıkarını kollayan kimse, menfaatçi, menfaatperest, menfaatperver, aferist: "Büyüklere ve topluma en büyük fenalık çıkarcı oğlu çıkarcı pohpohçulardan gelir."- H. Taner
menfaatperest
aferist
çıkar
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat: "Kimse siyasi ve kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz."- Anayasa
çıkar
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat
çıkarcı
Favoriten