ciddi ciddi

listen to the pronunciation of ciddi ciddi
Türkçe - İngilizce
1. seriously, in a serious manner. 2. in a dignified manner. 3. gravely
ciddi
critical

Three species of rhinoceros are critically endangered. - Gergedanın üç türü ciddi olarak tehlike altında.

ciddi
serious

We have got to get him to take that project seriously. - Onun o projeyi ciddiye almasını sağlamak için buradayız.

Time has come to get serious. - Ciddi olmanın zamanı geldi.

ciddi
important

The magazine spread many important charges against the Senator. - Dergi senatöre karşı birçok ciddi suçlama yaydı.

ciddi anlamda
substantially
ciddi
demure
aşırı ciddi
prim
ciddi
capital
ciddi
sober

Tom sobered up a bit. - Tom biraz ciddileşti.

ciddi bir şekilde
severely

The food on this cruise made me severely constipated. - Bu gemi yolculuğundaki yiyecek beni ciddi bir şekilde kabız etti.

Such a thing is considered theft and it has to be punished severely. - Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.

ciddi olarak
seriously

Are you seriously thinking about going? - Gitmeyi ciddi olarak düşünüyor musun?

Is Tom seriously thinking about not going to today's meeting? - Tom bugünkü toplantıya gitmeme hakkında ciddi olarak düşünüyor mu?

ciddi
real

Tom didn't realize Mary was serious. - Tom Mary'nin ciddi olduğunu fark etmedi.

Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition. - Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.

ciddi
lenten
ciddi
straight

He's keeping a straight face. - O, ciddiyetini koruyor.

Tom is trying to keep a straight face. - Tom ciddi kalmaya çalışıyor.

ciddi
nasty
ciddi
significant
ciddi
weighty
ciddi
owlish
ciddi
(Askeri,Teknik) severe

I have a severe pain here. - Benim burada ciddi bir ağrım var.

Unless it rains in Ethiopia soon, there could be severe drought problems. - Yakında yağmur yağmazsa, ciddi kuraklık problemleri olabilir.

ciddi
bad

He looked grave when told the bad news. - Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.

ciddi
in earnest

He started to study in earnest. - O ciddi olarak çalışmaya başladı.

During his seven years in Japan, he studied Japanese in earnest. - Japonya'da yedi yılı boyunca, ciddi olarak Japonca çalıştı.

ciddi
deep

He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried. - Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.

ciddi
sober-minded
ciddi bir şekilde
staidly
ciddi derecede
critically
ciddi durum
plight
ciddi hasar
(Askeri) severe damage
ciddi kavga
(deyim) bust-up
ciddi misin!
(Argo) reckon!
ciddi ol
get serious
ciddi olan (kimse)
intense
ciddi olarak
devoutly
ciddi olarak
profoundly
ciddi olmamak
not to be serious
ciddi olmayan
frivolous
ciddi yaralanma
serious injury
ciddi
gut
o ciddi
it seriously
aşırı ciddi
as stiff as a ramrod
aşırı ciddi kimse
sobersides
ciddi
momentous
ciddi
sober minded
ciddi
sedate
ciddi
solemn
ciddi
staid
ciddi
starched
ciddi
businesslike
ciddi
serious, grave, nasty; true, real; important, significant; solemn, sober
ciddi
devout
ciddi
mortally
ciddi
unsmiling
ciddi
1.serious; earnest; grave
ciddi
true, real
ciddi
(Hukuk) salemn, grave
ciddi
forbidding
ciddi
eventful
ciddi
earnest

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

During his seven years in Japan, he studied Japanese in earnest. - Japonya'da yedi yılı boyunca, ciddi olarak Japonca çalıştı.

ciddi
grave

She looked on his decision as a grave mistake. - O, kararına ciddi bir hata olarak baktı.

He made a grave mistake. - O ciddi bir hata yaptı.

ciddi
important, significant
ciddi
austere
ciddi bedeni hasar
(Kanun) great bodily injury
ciddi bedeni hasar
(Kanun) great bodily harm
ciddi bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz
Do you think it is serious
ciddi bir tedaviye ihtiyacınız var
You'll need a serious treatment
ciddi biçimde vurulmak
be fatally shot
ciddi ceza
(Kanun) hefty sentence
ciddi değil
not serious
ciddi durmak
keep a straight face
ciddi düşünme
serious mindedness
ciddi hasarlı değil
(Askeri) not seriously injured
ciddi hata
capital error
ciddi kalmak
keep a straight face
ciddi konulu opera
grand opera
ciddi konuşmak
to speak in earnest, be for real
ciddi mesele
no light matter
ciddi müzik
serious music
ciddi ol!
(deyim) act your age!
ciddi olamazsın!
(Argo) fair suck of the sav!
ciddi olarak
critically

Three species of rhinoceros are critically endangered. - Gergedanın üç türü ciddi olarak tehlike altında.

ciddi olarak
severely

Tom had been severely beaten. - Tom ciddi olarak dövülmüştü.

This scandal has severely damaged the public image of our company. - Bu skandal, şirketimizin kamuoyundaki imajına ciddi olarak zarar verdi.

ciddi olarak
in earnest

He started to study in earnest. - O ciddi olarak çalışmaya başladı.

He began to study in earnest. - O ciddi olarak çalışmaya başladı.

ciddi olarak hasta veya yaralı; istihbarat ilgi beyanı
(Askeri) seriously ill or injured; statement of intelligence interest
ciddi olarak işe koyulmak
get down to work
ciddi olma
earnest
ciddi olmak
to mean business
ciddi olmak
mean business
ciddi olmayarak
airily
ciddi sonuçlara sahip olmak
have serious consequences
ciddi söylemek
to say (something) in earnest; to be for real
ciddi yenilgi
body-blow
devlet güvenliğine yönelik ciddi zarar
(Hukuk) serious harm to security of the state
kısmen ciddi
semiserious
tutuklamayı gerektirir ciddi suç
(Hukuk) serious arrestable offence
yarı ciddi yarı komik
serio comic
çok ciddi davranmak
prim
Türkçe - Türkçe
Ciddi bir biçimde, ciddi olarak
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Gerçek. Hakikat
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Mühim
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi
ciddi
Güvenilir, sağlam, önemli: "Ciddi bir gazetede genç bir muharririn şu sözleri beni hâlâ düşündürüyor."- O. S. Orhon. Önem vererek, gerçek olarak
ciddi
Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim: "Hastalığımızın oldukça ciddi olduğuna işaret etmekten kendimizi alamadık."- B. Felek
ciddi
Titizlik gösterilen, önem verilen: "Bu dönemde yazara konu üzerinde vukuf, ciddi incelemeler şart koşulur."- H. Taner
ciddi
Şaka olmayan, gerçek
ciddi
Önem vererek, gerçek olarak
ciddi
Ağırbaşlı: "Ben onu pek ciddi bir genç olarak tanırım."- H. R. Gürpınar
ciddi
Eğlendirme amacı gütmeyen
ciddi
Ağırbaşlı
ciddi
Güvenilir, sağlam, önemli
ciddi
Şaka olmayan, gerçek: "Kısa zamanda yarı şaka, yarı ciddi tenkit edecek kadar yakınlaşmışlardı."- T. Buğra
ciddi
Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim
ciddi
Titizlik gösterilen, önem verilen
ciddi
Gülmeyen
ciddi
Güvenilir biçimde
ciddi
Güvenilir biçimde: "Ciddi görünerek göze girmeye çalışıyormuş."- R. H. Karay
ciddi
Eğlendirme amacı gütmeyen: "O ciddi bir tavırla mühim bir şey anlatmaya hazırlanmış gibiydi."- Y. K. Karaosmanoğlu
ciddi ciddi