şimdiki

listen to the pronunciation of şimdiki
Türkçe - İngilizce
current

Is the GOP to blame for the current economic crisis? - Şimdiki ekonomik kriz için cumhuriyetçi parti suçlanacak mı?

I got to know my current girlfriend at the gym. - Şimdiki kız arkadaşımı cimnastik salonunda tanıdım.

(Hukuk) incumbent
actual
present, current
present

We are groping for a way out of the present situation. - Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.

I am going to leave my present job. - Şimdiki işimi bırakacağım.

the present

We are groping for a way out of the present situation. - Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.

People mistakenly think that the past was better than the present. - İnsanlar hatalı olarak, geçmişin şimdikinden daha iyi olduğunu düşünürler.

present-day
present day
presentday
{s} instant
immediate

My immediate boss is tough to please. - Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.

şimdiki zaman
present

There's no time like the present. - Şimdiki zaman gibi zaman yok.

You must live in the present, not in the past. - Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.

şimdi
now

It's quarter to eight now. - Saat şimdi yedi kırk beş.

Shall we start the meeting now? - Toplantıyı şimdi başlatalım mı?

şimdiki durum
status quo
şimdiki zaman
nowadays
şimdiki zaman
present tense

This sentence is in the present tense. - Bu cümle şimdiki zamandadır.

şimdiki zaman
nonce
şimdiki zaman gram
the present continuous tense
şimdiki zamanla kullanılan geçmiş zamanlı kelime
preterite present
şimdiki şartlara göre
for the time being
şimdi
at the present time
şimdi
yet

As yet, I have not completed the sweater. - Şimdiye kadar hiçbir kazağı bitirmedim.

I've just arrived. I haven't even emptied my suitcases yet. - Şimdi vardım. Valizimi bile henüz boşaltmadım.

şimdi
hereby
şimdi
you see

Are you seeing anybody now? - Şimdi birini görüyor musun?

Can you see where Tom is now? - Şimdi Tom'un nerede olduğunu görebiliyor musun?

şimdi
(Konuşma Dili) here and now

I want you focus on the here and now. - Burada ve şimdi odaklanmanı istiyorum.

I can't answer you here and now. - Sana şimdi yanıt veremem.

şimdi
now that

I see now that we've made a mistake. - Bir hata yaptığımızı şimdi anlıyorum.

I see now that I was mistaken. - Hatalı olduğumu şimdi anlıyorum.

şimdi
away

We have to do this right away. - Bunu şimdi yapmak zorundayız.

I can't get away from work now. - İşten şimdi uzaklaşamam.

şimdiki zaman
present continuous tense
şimdi
straightaway
şimdi
just

I heard a shot just now. - Ben şimdi bir silah sesi duydum.

He came home just now. Didn't you know that? - O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?

şimdi
at present
şimdiki zaman
times
şimdiki zaman
present continuous
Şimdiki zaman
(Dilbilim) present progressive tense
şimdi
now now
şimdi
at the moment

Where are you sitting at the moment? - Sen şimdi nerede oturuyorsun?

Where do you live at the moment? - Sen şimdi nerede oturuyorsun?

şimdiki zaman
at the present times
şimdi
anon
şimdi
now, at the moment, at present, just now
şimdi
presently
şimdi
today

Today's the coldest day we've ever had. - Bugün şimdiye kadar yaşadığım en soğuk gündür.

Even now, I occasionally think I'd like to see you. Not the you that you are today, but the you I remember from the past. - Şimdi bile, ara sıra seni görmek istediğimi düşünüyorum. Fakat bugünkü seni değil geçmişten hatırladığım seni.

şimdi
just now

He came home just now. Didn't you know that? - O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?

We're very busy just now. - Biz şimdi çok meşgulüz.

şimdi
nowadays

In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils. - Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.

That's not surprising nowadays. - Şimdi bu sürpriz değil.

şimdiki zaman
now
şimdiki zaman
today
şimdikiler
the younger generation, the young people of today
Türkçe - Türkçe
İçinde bulunulan anda olan veya yapılan, bu andaki, bu zamandaki
İçinde bulunulan anda olan veya yapılan, bu andaki, bu zamandaki: "Şimdiki ölçülere uymaz bir biçimi vardı."- Y. Z. Ortaç
Şimdiki zaman
zamane
şimdi
Şu anda, içinde bulunduğumuz zamanda: "Şimdi daha bahtiyar bir haberi sevgili bir sesten bizzat duymaya imkân buluyoruz."- A. Ş. Hisar
şimdi
Az sonra, yakında
şimdi
Şu anda, içinde bulunduğumuz zamanda
şimdi
Az önce, biraz önce, demin
şimdi
Artık, bundan böyle, bu duruma göre
şimdi
Artık, bundan böyle, bu duruma göre: "Sizden kaçan hayvanı da şimdi kim bilir hangi semtte satacaklar?"- B. Felek