yapılandırılmamış

listen to the pronunciation of yapılandırılmamış
Türkçe - İngilizce
unstructured
{s} not structured, not having a definite shape or pattern
Lacking structure
lacking definite structure or organization; "an unstructured situation with no one in authority"; "a neighborhood gang with a relatively unstructured system"; "children in an unstructured environment often feel insecure"; "unstructured inkblots
Something such as a meeting, interview, or activity that is unstructured is not organized in a complete or detailed way. Our aim was that these meetings be unstructured and informal structured. not organized in a detailed way, and allowing people freedom to do what they want
yapı
construction

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

The bridge is under construction. - Köprü yapım aşamasındadır.

yapı
structure

I studied the structure of Ainu families. - Auni ailelerinin yapısını inceledim.

This is the most massive structure I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

They are building a house. - Onlar bir ev yapıyorlar.

This building is a capsule hotel lodging men and women. - Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.

yapı
{i} frame

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

This building is not structurally sound. - Bu bina yapısal olarak sağlam değil.

Chomsky is a structural linguist. - Chomsky bir yapısal dil bilimcidir.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

yapı
{i} make

My mother taught me how to make osechi. - Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.

He knows how to make a radio. - Nasıl bir radyo yapılacağını bilir.

yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

Tom worked for a construction company in Boston. - Tom Boston'da bir yapı şirketi için çalıştı.

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

The tourists scare away the animals and disrupt their natural activity patterns. - Turistler hayvanları korkuturlar ve onların doğal aktivite yapılarını bozarlar.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

It works exactly as advertised. - O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.

He works as a teacher, but actually he's a vampire. - Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.

yapı
{i} conformation
yapı
vein
yapı
build

My father is a master builder. - Babam bir yapı ustasıdır.

This building is made of stone. - Bu bina taştan yapılmıştır.

yapı
morpho-
yapı
chemistry

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

yapı
stucture
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

Tom said he liked what she had made for dinner, but he was only being polite. - Tom onun akşam yemeği için yaptığını beğendiğini söyledi fakat o sadece kibarlık yapıyordu.

Tom couldn't just sit by and watch Mary being bullied. - Tom sadece yanında oturup Mary'ye zorbalık yapılmasını izleyemedi.

yapı
framework

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

Tom is doing everything within his power to improve the patients quality of life. - Tom hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için gücü dahilinde her şeyi yapıyor.

The life preserver must be made of high quality materials. - Cankurtaran yüksek kaliteli malzemelerden yapılmış olmalıdır.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

Peter is continually making phone calls to his mother. - Peter sürekli annesiyle telefon görüşmesi yapıyor.

Tom worries about making mistakes at work. - Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.

yapı
{i} system

The majority of big banks are introducing this system. - Büyük bankaların çoğunluğu bu sisteme geçiş yapıyor.

More information on the system structure is available in the Features section. - Sistem yapısı hakkında daha fazla bilgi, özellikler bölümünde mevcuttur.

Türkçe - Türkçe

yapılandırılmamış teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür
yapılandırılmamış