Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Sadece küçücük bir hata yaptık.
- We made just one tiny little mistake.
Evler ve arabalar gökyüzünden küçücük görünüyorlardı.
- The houses and cars looked tiny from the sky.
Mary minik sulama kutusuyla annesinin bahçeyi sulamasına yardım etti.
- Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.
Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Sen onu son gördüğünde o daha minik bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Sadece küçük bir sorun var.
- There's just one tiny problem.
Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
- Our world is only a tiny part of the universe.
O, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en ufak hamam böceğiydi.
- That was the tiniest cockroach I've ever seen in my life.
Uzaydan, dünya çok küçük görünür.
- From space, the world looks very small.
Okul bahçesi çok küçüktü.
- The schoolyard was very small.
That was the smallest house I've ever seen.
... tiny, tiny, tiny little pipe that's super slow. ...
... billion years, so that's a very tiny, tiny amount of time, ...