tektim

listen to the pronunciation of tektim
Türkçe - İngilizce
was one
tek
only

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

tek
{i} one

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

tek
single

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

tek
sole

She was my sole source of happiness. - Tek mutluluk kaynağım oldu.

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

United States want to be the World unique superpower. - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.

tek
odd

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

One, three, and five are odd numbers. - Bir, üç ve beş tek sayılardır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She is used to living alone. - Tek başına yaşıyordu.

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I try to travel with only one suitcase. - Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.

I cannot carry this suitcase by myself. - Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.

tek
flat

I offered to fix Tom's flat tire. - Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.

The rear tire of my bicycle is flat. - Bisikletimin arka tekerleği patlak.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(Denizbilim) add

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

Postal services are a government monopoly. - Posta hizmetleri devlet tekelindedir.

tek
uni

A unicycle has one wheel. - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

tek
solo

Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment. - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.

Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day. - İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.

tek
homo
tek
one and only

Tom claims one and only one god exists. - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

tek
singular

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

A noun can be singular or plural. - Bir isim tekil veya çoğul olabilir.

tek
lone

To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely. - Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.

When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely. - Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing. - Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

tek
several

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

tek
reindeer
tek
suigeneris
İngilizce - İngilizce

tektim teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

tek
A Siberian ibex
Türkçe - Türkçe

tektim teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

TEKTİM
(Osmanlı Dönemi) Örtmek
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
tektim