Tom and Mary are busy planning their wedding.
- Tom ve Mary düğünlerini planlamakla meşgul.
Failing to plan is planning to fail.
- Planlamak için başarısız olma başarısız olmak için planlamadır.
I'd like to schedule an appointment.
- Bir randevu planlamak istiyorum.
I'd like to schedule an appointment with Dr. Jackson.
- Doktor Jackson'la bir randevu planlamak istiyorum.
It rains so often in the wet season that it's hard to plan outings.
- Yağışlı mevsimde o kadar sık yağmur yağar ki gezintileri planlamak zordur.
I have to plan everything.
- Her şeyi planlamak zorundayım.
Sami met with Layla to plan a kidnapping.
- Sami bir kaçırmayı planlamak için Leyla ile buluştu.
The attack began without enough planning.
- Saldırı yeterli planlama yapılmadan başladı.
Tom learned later that Mary wasn't planning to live in Boston.
- Tom Mary'nin Boston'da yaşamayı planlamadığını daha sonra öğrendi.
What time is your plane scheduled to leave?
- Senin uçağının saat kaçta kalkması planlanmıştır.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
I'd like to schedule an appointment with Dr. Jackson.
- Doktor Jackson'la bir randevu planlamak istiyorum.
I'd like to schedule an appointment for tomorrow.
- Yarın için bir randevu planlamak istiyorum.
What time is your plane scheduled to leave?
- Senin uçağının saat kaçta kalkması planlanmıştır.
Tom is scheduled to give a concert in Boston on October 20th.
- Tom 20 Ekimde Boston'da bir konser vermeyi planladı.
I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
- Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
Tom asked Mary whether she planned to swim or not.
- Tom Mary'ye yüzmeyi planlayıp planlamadığını sordu.
Things didn't go as planned.
- İşler planlandığı gibi gitmedi.
I'm following the plans made by congress.
- Kongre tarafından yapılan planlara uyuyorum.
Tom intended to tell Mary everything.
- Tom Mary'ye her şeyi söylemeyi planladı.
I had no idea of what she intended to do.
- Onun ne yapmayı planladığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
He works in the planning section.
- O, planlama bölümünde çalışıyor.
As God as my witness Tom, I didn't tell her about the surprise party you're planning.
- Tanrı şahidimdir ki Tom, planladığın sürpriz partiden ona bahsetmedim.