ilgisizce

listen to the pronunciation of ilgisizce
Türkçe - İngilizce
listlessly
lukewarmly
incuriously
carelessly
lukewarm
dismissively
indifferently
ilgi
attention

Tom always wants to be the center of attention. - Tom her zaman ilgi odağı olmak ister.

You must give close attention to the merest details. - Sadece detaylara yakın ilgi göstermelisin.

ilgi
{i} relevance

Objection. This certainly has no relevance. All objections have been waived till the trial. - İtiraz ediyorum. Bunun kesinlikle hiç bir ilgisi yok. Bütün itirazlar duruşmaya kadar ertelenmiştir.

Relevance is a key element in communication. - İlgi, iletişimde anahtar bir unsurdur.

ilgi
{i} relevancy
ilgi
interest

I had an interesting conversation with my neighbor. - Komşumla ilginç bir sohbet yaptım.

It seems interesting to me. - O bana ilginç görünüyor.

ilgi
concern

The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily. - Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

ilgi
care

He took care of the business after his father's death. - O, babasının ölümünden sonra işle ilgilendi.

Who will take care of the baby? - Bebekle kim ilgilenecek?

ilgi
{i} thought

I asked Tom what he thought of Mary. - Tom'a Mary ile ilgili ne düşündüğünü sordum.

Tom never told me he was having suicidal thoughts. - Tom bana intiharla ilgili düşüncelere sahip olduğunu asla söylemedi.

ilgi
relevant

The content of his speech is not relevant to the subject. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

I thought his opinion was relevant. - Onun fikrinin konu ile ilgili olduğunu düşünmüştüm.

ilgi
interesse
ilgi
concerns

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

Politics is the art of preventing people from getting involved in what concerns them. - Politika insanları onları ilgilendiren şeylere karışmalarını önleme sanatıdır.

ilgi
connecting link
ilgi
countenance
ilgi
pertinence
ilgi
solicitude
ilgi
bug
ilgi
involvement

Tom denied any involvement in the killing. - Tom cinayetle herhangi bir ilgisi olduğunu yalanladı.

ilgi
rapport
ilgi
relationship

My relationship with Tom isn't your concern. - Tom'la olan ilişkim seni ilgilendirmez.

My relationship with Tom is none of your business. - Tom'la ilişkim seni ilgilendirmez.

ilgi
liking
İlgi
ınterest

He has no interest in politics. - Onun politikaya ilgisi yok.

It seems interesting to me. - O bana ilginç görünüyor.

ilgi
relation

Tom isn't interested in a relationship. - Tom bir ilişkiyle ilgilenmiyor.

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

ilgi
attachment
ilgi
reference

I apologize that I'm not able to give a better reference to this work. - Bu işle ilgili daha iyi bir referans veremeyeceğim için özür dilerim.

I copied down several useful references on gardening. - Bahçecilikle ilgili birkaç faydalı referansı kopyaladım.

ilgi
relation, connection, bearing; concern, interest; care, attention; affinity
ilgi
bearing
ilgi
connexion
ilgi
affinity
ilgi
chem. affinity
ilgi
curiosity
ilgi
connection

Two men have been arrested in connection with Tom's murder. - Tom'un öldürülmesiyle ilgili olarak iki adam tutuklandı.

I have no connection the matter. - Konuyla hiçbir ilgim yok.

ilgi
respect

With respect to financial matters, Mr. Jones knows more than anyone else in the company. - Mali konularla ilgili olarak, Bay Jones şirketteki başka birinden daha çok bilir.

With respect to these letters, I think the best thing is to burn them. - Bu mektuplarla ilgili olarak, sanırım en iyi şey onları yakmaktır.

ilgi
relation, connection; relevance
ilgi
regard

The family had grave doubts regarding the explanation it received from the army. - Ailenin ordudan alınan açıklama ile ilgili ciddi şüpheleri vardı.

Do you have anything to say with regard to this matter? - Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?

ilgi
interest, concern
ilgi
relativeness
ilgi
sympathy
ilgi
sympathies
ilgi
tieup
ilgi
relatedness
Türkçe - Türkçe

ilgisizce teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

ilgi
Kimyasal şartlar eş veya birbirine çok yakın olduğunda ögelerin birbirleriyle birleşmede gösterdiği seçicilik
ilgi
Dikkati öncelikle belirli bir şey üzerinde toplama eğilimi
ilgi
İki şey arasında bulunan herhangi bir bağlılık, ilişki, alaka, taalluk
ilgi
Alaka

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Bir web sitenin gördüğü alaka onun muhtevasına bağlıdır. - Bir web sitenin gördüğü ilgi onun içeriğine bağlıdır.

ilgi
Belirli bir olay veya etkinliğe yakınlık duyma, ondan hoşlanma ve ona öncelik tanıma
İlgi
nazarıdikkat
İlgi
alaka

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Bir web sitenin gördüğü alaka onun muhtevasına bağlıdır. - Bir web sitenin gördüğü ilgi onun içeriğine bağlıdır.