The river flows through the town.
- Nehir kasabanın içinden geçer.
The river which flows through Paris is the Seine.
- Paris'in içinden akan nehir, Seine'dir.
The sound is coming from inside the house.
- Ses evin içinden geliyor.
A band led the parade through the city.
- Bir grup kentin içinden geçit açtı.
The river winds through the forest.
- Nehir ormanın içinden kıvrılarak gitmektedir.
She darted across the house to her room and closed the door behind her.
- Evin içinden hızla odasına fırladı ve arkasından kapıyı kapattı.
I'll take a shortcut across the garden.
- Ben bahçenin içinden kestirmeden gideceğim.
Mary ran her perfectly manicured nails through her hair.
- Mary mükemmel şekilde manikürlü tırnaklarını saçının içinden geçirdi.
She has aspirations to become an interior decorator.
- Onun iç dekaratör olma özlemleri var.
He made over the interior of his house.
- O, evinin içini yeniletti.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
Jupiter has four inner satellies: Metis, Adrastea, Amalthea, and Thebe. Their orbits are very close to the planet.
- Jüpiterin dört iç uydusu vardır: Metis, Adrastea, Amalthea ve Thebe. Onların uyduları gezegene çok yakındır.
The ministry administers the internal affairs.
- Bakanlık iç işlerini yönetir.
Tom is bleeding internally.
- Tom'un iç kanaması var.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
The stomach is one of the internal organs.
- Mide iç organlardan birisidir.
It was raining hard, so we played indoors.
- O kadar çok yağmur yağıyordu ki içerde oynadık.
I stayed indoors because it rained.
- Yağmur yağdığı için evde kaldım.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
I will answer within three days.
- Üç gün içinde cevap vereceğim.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
Most Japanese drink water from the tap.
- Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
Europeans love to drink wine.
- Avrupalılar şarap içmeyi sever.
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it.
- İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.
After taking a bath, I drank some soft drink.
- Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
We have become an intolerant, inward-looking society.
- Biz hoşgörüsüz, içe dönük bir toplum olduk.
A ghost is an outward and visible sign of an inward fear.
- Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
There was a danger of civil war.
- Bir iç savaş tehlikesi vardı.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
- Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
Tom held out his cup for a refill.
- Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
She doesn't drink enough breast milk.
- O yeterince anne sütü içmiyor.
2005 was a bad year for music sector. Because Kylie Minogue caught breast cancer.
- 2005, müzik sektörü için kötü bir yıldı. Çünkü Kylie Minogue meme kanserine yakalandı.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Portakallar yüksek vitamin muhtevasına sahiptir.
- Portakalların yüksek vitamin içeriği vardır.
Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır.
- Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.