Hundreds of years ago, married Japanese women would blacken their teeth to beautify themselves.
- Yüzyıllar önce evli Japon kadınlar kendilerini güzelleştirmek için dişlerini karartırlardı.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
She said that she was good-looking.
- O, güzel olduğunu söyledi.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
She was stunningly beautiful.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.
She is stunningly good-looking.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
You're prettier than her.
- Sen ondan daha güzelsin.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
The cheesecake tasted too sweet.
- Peynirli kekin tadı çok güzeldi.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.