yolmak

listen to the pronunciation of yolmak
Turkish - English
{f} pluck

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

(for someone) to pull out, tear out (his hair)
flake
pull
to pluck; to tear out; to strip bare; to milk, to bleed; to fleece, to rib sb off
to pull up (a plant) by the roots
rive
to milk, bleed, or mulct (someone) of his money
to pluck (a chicken, etc.)
tear
pick
pull up
strip bare
milk
fleece
screw out of
strip
screw
bleed
rip off
deflower
yol
manner
yol
road

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

yol
{i} path

It's not a road, but a path. - O bir yol değil fakat bir patika.

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

yol
{i} track

You are way off the track. - Sen yoldan çıkmışsın.

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

yol
{i} approach

What's the best way to approach a girl? - Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

We're approaching the end of our journey. - Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

Whichever way you take, it'll take you the same time. - Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.

Few roads existed in North America at that time. - O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

This is the shortest route to Paris. - Bu, Paris'e giden en kısa yoldur.

I can't decide which route to take to Boston. - Boston'a hangi yoldan gideceğime karar veremiyorum.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train. - Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

The road runs from Tokyo to Osaka. - Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.

yol
solution

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

yol
style
yol
railway track
yolma
{i} pluck

Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old. - Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

yol
meatus
yol
ways

Hackers find new ways of infiltrating private or public networks. - Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.

They wanted to try new ways of living. - Onlar yaşam için yeni yollar denemek istediler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

Hanako came all the way from Hokkaido in order to see her father. - Hanako babası görmek için Hokkaido'dan tüm yolu geldi.

Everything's in order here. - Burada her şey yolunda.

yol
streak
yol
means

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

We have to use every means to persuade him. - Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

Tom knew he was crossing the line, but he couldn't help himself. - Tom demir yolu hattını geçtiğini biliyordu ama kendini tutamadı.

The liner called at Hong Kong. - Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

saçını yolmak
hair to the way
yol
{i} wise

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

yol
way of

He came to London by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Londra'ya geldi.

The way of the samurai is found in death. - Samuray'ın yolu ölümde bulunur.

yol
way for
yol
via

Tom goes from Boston to Chicago with his car via the usual route. - Tom her zamanki yolla arabasıyla Boston'dan Chicago'ya gidiyor.

Working from home via computer can be lonely. - Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir.

püsküllerini yolmak
(mısır) tassel
saçını başını yolmak
tear one's hair
saçını başını yolmak
to tear one's hair, beat one's breast (from grief)
saçını başını yolmak
to tear one's hair
tüylerini yolmak
deplume
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

She found the ring that she had lost during the journey. - O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

yol
walk

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

They walked along the road three abreast. - Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

She is busy preparing for the trip. - O yolculuk için hazırlanmakla meşgul.

yol
access

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

The picnic area is easily accessible by road. - Piknik alanına kara yolu ile kolayca ulaşılabilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise. - Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.

What's the best way to lose weight? - Zayıflamak için en iyi yol nedir?

yolma
plucking

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old. - Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.

çiçeklerini yolmak
deflower
çiçeklerini yolmak
deflorate
üzüntüden saçını başını yolmak
beat one's chest
Turkish - Turkish
Çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak: "Yoluyor mu, ne yapıyor bilmem, pişik suratlı olmuş."- M. Ş. Esendal
Dolandırarak, hile ile birinin parasını almak
Çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak
(Osmanlı Dönemi) MÜRUT
(Osmanlı Dönemi) ZEBK
(Osmanlı Dönemi) HERMELE
(Osmanlı Dönemi) NETŞ
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolma
Sapı orakla biçilmeyecek kadar kısa kalmış ekin
yolma
Yolmak işi