Definition of extend in English Turkish dictionary
- genişletmek 
O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.
 - She wants to extend the no-smoking area.
Şehir yolu genişletmek istiyor.
 - The city wants to extend the road.
 - uzatmak 
Buradaki kalışımı birkaç gün daha uzatmak istiyorum.
 - I want to extend my stay here for a few more days.
Kalışımı Pazar gününe kadar uzatmak istiyorum.
 - I'd like to extend my stay through Sunday.
 -  {f} vermek
 -  {f} yaymak
 -  {f} devam ettirmek
 -  {f} uzamak
 - süreyi uzatmak 
 -  (Bilgisayar) yapılandır
 -  (Bilgisayar) genişletme 
Şehir yolu genişletmek istiyor.
 - The city wants to extend the road.
O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.
 - She wants to extend the no-smoking area.
 - sağlamak 
 -  (Bilgisayar) genişlet 
Şirketi işini genişletiyor.
 - His company is extending its business.
Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
 - They extended their territory by conquest.
 -  (Bilgisayar) genişletme yaymak
 - uzantı 
 -  (Bilgisayar) geniş 
Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
 - They extended their territory by conquest.
Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
 - From Sendai I extended my journey to Aomori.
 -  (Ticaret) vadesini uzatmak
 - artırmak 
 - sunmak 
 -  {f} genişlemek
 - daha uzun ya da büyük bir hale getirmek 
 - sürmek 
 - germek 
 - yayılmak 
 - erişmek 
 - uzat 
Tom vizesini uzatabildi.
 - Tom was able to extend his visa.
Işıl ışıl gülümseyen anne, bebeğine elini uzattı.
 - The mother extended her hand to her baby, smiling brightly.
 -  {f} büyümek
 -  {f} avcı hattına yayılmak
 - kıymet takdir etmek 
 - büyütmek 
 - uzat,v.uzat: n.uzantı 
 -  {f} yardım eli uzatmak
 - teşmil etmek 
 - yetişmek 
 -  {f} (yardım, kredi v.b.) vermek
 -  (Askeri) AÇMAK: Bir düzende, birlik ve şahıslar arasındaki aralıkları açmak
 - kapsamına almak 
 -  (Tıp) Germek, uzatmak, genişletmek, kol veya bacağı doğrultmak, fleksiyon durumundaki kol veya bacağı düz hale getirmek
 - extended insurance müddeti uzatılan sigorta 
 - tevsi etmek 
 - varmak 
 -  (Kanun) vekalet vermek
 -  (Askeri) uzatma 
Tom Bostonda kalışını uzatmayı umuyor.
 - Tom hopes to extend his stay in Boston.
Bir zeytin dalı uzatmak bir füze fırlatmaktan daha iyi.
 - Better to extend an olive branch than launch a missile.
 - uzanmak 
 -  (Askeri) temdit
 - extend along
 - uzanmak 
 - extend best wishes
 - en iyi dilekleri iletmek 
 - extend credit
 -  (Ticaret) kredi uzatmak
 - extend credit
 -  (Ticaret) krediyi uzatmak
 - extend cut paste
 -  (Matematik) uzat kes yapıştır
 - extend debt maturity
 -  (Ticaret) borcun vadesini uzatmak
 - extend due date
 -  (Eğitim) son başvuru tarihini uzatmak
 - extend maturity
 -  (Ticaret) vade uzatmak
 - extend of authority
 -  (Kanun) salahiyetin şümulü
 - extend of restitution
 -  (Kanun) iadenin şümulü
 - extend one's authority
 - yetkisini genişletmek 
 - extend one's leg
 - ayak uzatmak 
 - extend one's market
 - pazarını genişletmek 
 - extend one's market
 - pazar genişletmek 
 - extend one's market
 - piyasasını genişletmek 
 - extend one's market share
 - pazar payını genişletmek 
 - extend one's scope
 - kapsamını genişletmek 
 - extend one's sympathy
 -  (deyim) başsağlığı dilemek
 - extend one's visa
 -  (Politika, Siyaset) vizesinin süresini uzatmak
 - extend one's visa
 -  (Politika, Siyaset) vizesini uzatmak
 - extend one’s thanks
 -  (Politika, Siyaset) teşekkürlerini sunmak
 - extend out to the market
 - pazara yayılmak 
 - extend over
 - -e kadar uzanmak 
 - extend over a period of time
 - zamana yaymak 
 - extend polls
 - oy verme süresini uzatmak 
 - extend polygon
 -  (Bilgisayar) genişlet çokgen
 - extend size
 -  (Bilgisayar) boyutu büyüt
 - extend someone's condolences
 -  (Askeri) taziyelerini sunmak
 - extend the gun
 -  (Avcılık) silahı hedefe doğrultmak
 - extend the membership
 - üyeliği uzatmak 
 - extend the membership
 - üyelik uzatmak 
 - extend the portfolio
 - portföyü genişletmek 
 - extend the time
 - süreyi uzatmak 
 - extend the visa
 - vizeyi uzatmak 
 - extend the visa
 - vize uzatmak 
 - extend to
 - -e uzatmak 
 - extend to
 - -e genişletmek 
 - extend to the market
 - pazara yayılmak 
 - extend volume
 -  (Bilgisayar) bölüm uzat
 - extend the term of office
 - görev süresini uzatmak 
 - extend the time
 - vadesini uzatmak 
 - extend an invitation
 - davet etmek, davetde bulunmak 
 - extend audience
 - izleyici kitlesini genişletmek 
 - extend condolences
 - başsağlığı genişletmek 
 - extend one's sympathies
 - Üzüntüsünü bildirmek 
 - extend to
 - Dahil etmek, içine almak, içermek, kapsamak 
 - extend, lengthen, make longer
 -  Genişletmek, uzatmak artık yapmak 
 - extend mode
 - genişletme kipi 
 - extend selection
 - seçimi genişlet 
 - extend selection mode
 - seçimi genişletme modu 
 - extended
 - genişletilmiş 
Asla genişletilmiş garantiler almayın.
 - Never buy extended warranties.
DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.
 - The DVD contains deleted and extended scenes.
 - extended
 -  {s} geniş 
Asla genişletilmiş garantiler almayın.
 - Never buy extended warranties.
DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.
 - The DVD contains deleted and extended scenes.
 - extended
 -  (İnşaat) uzatılmış
 - extended
 - büyütülmüş 
 - extended
 - dışarıda 
 - extended
 - uzamış 
 - extended
 -  (Havacılık) açık
 - extended
 -  (Havacılık) açılmış
 - extended
 -  (Havacılık) buton vs
 - extendible
 - uzatılabilir 
 - extendible
 - genişletilebilir 
 - extending
 - uzatmak 
 - extended
 - temdit edilmiş 
 - extended
 - süresi uzatılmış 
 - extended
 -  {f} uzat 
Tom kalışını üç gün uzattı.
 - Tom extended his stay by three days.
Toplantıyı on dakika daha uzattık.
 - We extended the meeting another 10 minutes.
 - extending
 -  {f} uzat 
Simyagerler felsefe taşının kişinin hayatını uzatabileceğine inanıyordu.
 - Alchemists believed that the philosopher's stone was capable of extending a person's life.
Tom teklifi uzatmadan önce başvuranın karakter referansını kontrol etmek istedi.
 - Tom wanted to check the applicant's character reference before extending an offer.
 - to the extend
 - ıf.kadarıyla: prep.kadarıyla 
 - up to some extend
 - bir yere kadar 
 - extended
 - Kapsamlı, uzatılmış, uzamış, uzun, genişletilmiş, yayılmış, geniş, büyük 
 - extending
 - uzatarak 
 - extends
 - uzatır 
 - stretch to extend; distend
 - germek uzatmak için; gerilmek 
 - stretch, extend, elongate
 - germek, uzatmak uzatmak 
 - stretch, extend, lie
 - germek, uzatmak yalan 
 - to extend a warm welcome to sb
 - sıcak bir hoş geldin sunumu 
 - to extend legs
 - ayaklarını uzatmak 
 - to extend the lead
 - yol genişletmek için 
 - char right extend
 - Sağ Karakter Uzatma 
 - endlessly extend along
 - uçsuz bucaksız uzanmak 
 - extended
 -  {s} büyük
 - extended
 -  {f} genişlet: adj.genişletilmiş
 - extended
 -  {s} uzun 
Kiralama süresi kararlaştırılan süreden daha uzun ise, bir orantılı kira hesaplanacaktır.
 - If the rental period is extended beyond the agreed period, it shall be calculated a prorated rent.
 - extended
 -  {s} uzatılan
 - extended
 -  {s} uzayan
 - extended
 -  {f} uzat: adj.uzatılmış
 - extended
 -  {s} yayılmış
 - extending
 -  {i} uzatma 
Bektaşi üzümü hayatı uzatmada etkili meyvelerdir.
 - Gooseberries are fruits that are effective at extending life.
Tom teklifi uzatmadan önce başvuranın karakter referansını kontrol etmek istedi.
 - Tom wanted to check the applicant's character reference before extending an offer.
 - extending
 - (isim) uzatma 
 - extends
 - uzanır 
Bu nehir yüzlerce mil uzanır.
 - This river extends for hundreds of miles.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
 - The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
 - i'd like to extend my stay for a few days
 - ziyaret süremi birkaç gün daha uzatmak istiyorum 
 - line up extend
 -  (Bilgisayar) çizgi yukarı uzatma
 - para up extend
 -  (Bilgisayar) paragraf yukarı uzatma