Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom seems distressed.
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks distressed.
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom seems distressed.
Haber onu sıkıntıya soktu.
- The news distressed her.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Hasarlı bagaj için hiç tazminat aldın mı?
- Did you receive any compensation for the damaged luggage?
Chris'in kalbi o kadar boş ve hasarlı hissetti ki o tamir edilemedi.
- Chris' heart felt so empty and damaged that it couldn't be repaired.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.
- I tried to repair his damaged prestige.
Çatı fırtınadan zarar görmüştü.
- The roof was damaged by the storm.
Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
- The ship flashed a distress signal.
Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
- We've got a distress signal from that ship.
Sami, Leyla'nın itibarına hasar verdi.
- Sami damaged Layla's reputation.
Kasırga küçük eve hasar verdi.
- The hurricane damaged the small house.
Bu skandal, şirketimizin kamuoyundaki imajına ciddi olarak zarar verdi.
- This scandal has severely damaged the public image of our company.
Kuraklık oradaki tüm ürünlere zarar verdi.
- The drought damaged all the crops there.
I'm distressed that John hasn't answered my calls. I hope nothing bad happened to him on the way here.
She distressed the new media cabinet so that it fit with the other furniture in the room.