zevk%c3%a7ilik

listen to the pronunciation of zevk%c3%a7ilik
Türkisch - Türkisch

Definition von zevk%c3%a7ilik im Türkisch Türkisch wörterbuch

ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Lezzet alma, hoşa gitme, tatma
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz... S.)
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Boş vakit geçirmek. Eğlenmek
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Hoş, hoşa giden. Mânevi haz
zevk
Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi, beğeni
zevk
Eğlence

Basketbol oynamak çok eğlenceli. - Basket oynamak çok zevklidir.

zevk
Tat, lezzet
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz
zevk
Tat, lezzet: "Batı edebiyatında şarap içmekten onun zevkinden hiç bahsedilmez."- B. Felek
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz: "İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık / Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık."- Y. K. Beyatlı
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey: "Su gibi para harcıyor, zevkine zevk, rahatına rahat katıyor."- N. Cumalı
zevk
Beğeni
zevk ehli
Eğlenmeyi seven kişi
zevk etmek
Eğlenmek
medârı zevk
(Osmanlı Dönemi) zevk alma imkânı, vesilesi
Türkisch - Englisch

Definition von zevk%c3%a7ilik im Türkisch Englisch wörterbuch

zevk almak
enjoy

Every year, a hundred and fifty thousand tourists come to this island to enjoy the impressive scenery and the wonderful beaches. - Her yıl, yüz elli bin turist etkileyici manzara ve harika plajlardan zevk almak için bu adaya gelir.

All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it. - Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.

zevk
enjoyment

The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert. - Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

zevk
pleasure

Few things give us as much pleasure as music. - Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

zevk için
for fun

I like to play sport for fun not for competition. - Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.

Tom is the kind of guy that argues for fun. - Tom zevk için tartışan insan türüdür.

zevk
luxury
zevk
taste

Tom's taste in music is similar to mine. - Tom'un müzik zevki benimkine benzer.

There is no accounting for tastes. - Zevkler ve renkler tartışılmaz.

zevk
treat
zevk veren şey
treat
zevk
savour
zevk
delightfulness
zevk
joy

I jumped for joy when I heard the news. - Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.

She's jumping with joy. - O, zevkten dört köşe oluyor.

zevk
amusement
zevk
appreciation
zevk
flavour
zevk
ecstasy
zevk
man

From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them. - Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti.

Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations. - Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.

zevk alamama
(Pisikoloji, Ruhbilim) anhedonia
zevk almak
gain pleasure
zevk almak
bask in
zevk almak
get pleasure
zevk almak
find pleasure in
zevk almak
delight in
zevk almak
relish
zevk almak
rejoice in
zevk almak
find pleasure
zevk almak
savor
zevk almış
delighted
zevk duymak
take pleasure
zevk duymak
find pleasure
zevk düşkünü
pleasure-seeking
zevk düşkünü kimse
good-time charlie
zevk için yapılan iş
a labor of love
zevk sahibi
discriminating
zevk sahibi kimse
epicure
zevk ve sefaya düşkün tip
lotus-eater
zevk verici
savouring
zevk verici
savoring
zevk vermek
delight
zevk vermek
titillate
zevk vermek
ravish
zevk vermek
give pleasure
zevk
gratification

That job gave him little gratification. - Bu iş ona biraz zevk verdi.

zevk
liking

She gave me a necktie which was completely to my liking. - O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.

zevk
savour [Brit.]
zevk
bang
zevk
fancy
zevk
enjoyment, pleasure, delight, fun, indulgence, kick; taste, flavour; appreciation, good taste
zevk
gusto
zevk
delight

I read your new book with real delight. - Gerçek bir zevkle kitabını okudum.

To see the sunrise from a mountaintop is a delight. - Bir dağ zirvesinden güneş'in doğuşunu izlemek bir zevk.

zevk
good taste

Tom has good taste in music. - Tom'un iyi bir müzik zevki var.

You have good taste in music. - İyi bir müzik zevkin var.

zevk
kick

Tom gets a kick out of this kind of thing. - Tom bu tür şeyden zevk alıyor.

He gets a kick out of reckless driving. - O dikkatsiz araç kullanmaktan çok büyük zevk alır.

zevk
indulgence
zevk
pleasure, delight, enjoyment, fun, delectation
zevk
sense of taste, gustation
zevk
like

I like to play sport for fun not for competition. - Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.

I don't like his taste in color. - Onun renk zevkini sevmiyorum.

zevk
meat
zevk
delectation
zevk
good taste, taste, discrimination
zevk
(a) taste, (a) preference, (a) liking
zevk
savor
zevk
sweet

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

The pain caused by love is much sweeter than any pleasure. - Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.

zevk
relish

Dangers give relish to an adventure. - Tehlikeler bir maceraya zevk verir.

Danger gives relish to adventure. - Tehlike maceraya zevk verir.

zevk alan
savorer
zevk alarak
savourily
zevk alarak
savorily
zevk alma
appreciation
zevk almak
revel
zevk almak
delight
zevk almak
take pleasure
zevk almak
appreciate
zevk almak
feast
zevk almak
indulge
zevk almak
to enjoy, to find pleasure in, to derive pleasure (from), to relish
zevk almak/duymak
to find pleasure in, take pleasure in, enjoy
zevk almaz bir biçimde
unamusedly
zevk alınmışlık
delightedness
zevk dolu
pleasureful
zevk duyma korkusu
(Pisikoloji, Ruhbilim) hedonophobia
zevk düşkünü
Sybarite
zevk düşkünü kimse
good time charlie
zevk düşkünü kimse
sport
zevk edinmek
to learn to take pleasure in (something)
zevk etmek
to enjoy oneself, have fun
zevk ilkesi
pleasure principle
zevk için
for fun, for the fun of it
zevk için araba sürme
joy ride
zevk için ilgilenen kimse
dilettante
zevk için sürme
joyriding
zevk için yapmak
do for fun
zevk için yapılan
Sunday
zevk için yapılan iş
labor of love
zevk için çiftçilik yapan
gentleman-farmer
zevk içinde yaşamak
wallow in pleasure
zevk kaynağı
delight
zevk meselesi
matter of taste
zevk sahibi
epicurean
zevk ve eğlence düşkünü
debauched
zevk ve eğlenceye düşkünlük
debauch
zevk ve sefa
(deyim) beer and skittles
zevk ve sefa içinde yaşamak
regale
zevk ve sefa sürmek
lead a life of pleasure
zevk ve sefa sürmek
to lead a life of pleasure
zevk ve sefa yolu
primrose path
zevk ve sefaya düşkün
epicurean
zevk ve sefaya düşkün tip
reveler
zevk ve sefaya düşkün tip
lotus eater
zevk ve sefaya düşkün tip
reveller [Brit.]
zevk ve sefaya düşkünlük
epicurism
zevk verecek şekilde
enjoyably
zevk verici
orgiastic
zevk verici
delightsome
zevk vermek
to give (someone) pleasure
zevk vermek
zest
zevk vermek
give smb. pleasure
zevk vermek
to give pleasure, to delight
zevk vermeyen
smarmy
cinsel zevk
sexual pleasure
istek, heves, zevk
desire, ambition, pleasure
bana zevk veriyor
it gives me a kick
bu zevk bana ait
It's my pleasure
büyük zevk almak
get a ball out of smth
cinsel ilişkiden zevk almayan
frigid
hiçbir şeyden zevk almayan
blase
sanat veya bilimle zevk için uğraşma
dilettantism
sevişenleri izlemekten zevk alan kimse
voyeur
yemek ve içkide zevk sahibi kimse
epicurean
zamanla kazanılan zevk
acquired taste
özel zevk
hobby
özel zevk
fancy