Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
When was the last time you went on a date?
- En son ne zaman biriyle çıktın?
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
Relations between China and Japan have been tense recently.
- Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler son zamanlarda gergin olmuştur.
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
Is it possible for you to come to the office an hour earlier than usual tomorrow?
- Yarın her zamankinden bir saat daha erken ofise gelmen mümkün mü?
When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
- Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
He kept on working all the while.
- O,her zaman çalışmaya devam etti.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
I read a newspaper every day so that I may keep up with the time.
- Zamana ayak uydurabileyim diye her gün gazete okurum.
I wonder when the rainy season will end.
- Yağışlı sezonun ne zaman biteceğini merak ediyorum.
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
Mariner 10 was the first space probe to visit Mercury. It was also the first probe to visit two planets - Venus and Mercury.
- Mariner 10, Merkür'ü ziyaret eden ilk uzay sondasıydı. Aynı zamanda, iki gezegeni -Venüs ve Merkür- ziyaret eden ilk sondaydı.
There were no radios in those times.
- O zamanlar hiç radyo yoktu.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
In my opinion, Twitter is a waste of time.
- Bence Twitter bir zaman kaybıdır.
It's a waste of time to stay longer.
- Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
Ten years is a long time.
- On yıl uzun bir zamandır.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.