teke

listen to the pronunciation of teke
Türkisch - Englisch
{i} goat
prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) billygoat
he-goat
male goat
billy goat
male goat, billy goat
he goat
male goat, billy goat; prawn
shrimp, prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) domestic goat
shrimp
tek
only

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

This sentence has only one language. - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.

tek
{i} one

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

Kill two birds with one stone. - Tek bir taşla iki kuş öldür.

tek
single

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

tek
sole

Being an only child, he was the sole inheritor. - O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

teke dikeni
(Botanik, Bitkibilim) lycium
teke sakalı
(Botanik, Bitkibilim) aruncus
teke tek
(Askeri) one-on-one
teke tek
One on one
teke tek
One to one
teke burunlu hook-nosed
(person)
teke böceği
(Tabiat Doğa) (böcek, haşere) long-horned beetle
teke sakalı
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) yellow goats-beard salsify
teke sakalı çiçeği
(Gıda) oyster plant
teke sakalı çiçeği
(Gıda) salsify plant
teke tek çarpışma
single combat
tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

United States want to be the World unique superpower. - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.

tek
odd

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

Mary does not like odd numbers. - Mary tek sayılardan hoşlanmaz.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She is used to living alone. - Tek başına yaşıyordu.

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I cannot carry this suitcase by myself. - Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.

There are no wheels on this suitcase. - Bu bavulda tekerlekler yok.

tek
flat

He flatly turned down our request. - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.

I offered to fix Tom's flat tire. - Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

tek
(Denizbilim) add

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

She added in her letter that she would write again soon. - O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

I think that monolingualism is very limiting. - Bence tek dillilik çok sınırlı.

tek
uni

A unicycle has one wheel. - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

A unicycle has only one wheel. - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.

tek
solo

Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day. - İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.

Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927. - Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.

enenmiş teke
goat castration was
tek
homo
tek
one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

tek
lone

To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely. - Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel. - Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.

tek
several

I repeated the word several times for her. - Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.

Jim has asked Anne out several times. - Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.

tek
reindeer
tek
suigeneris
Englisch - Englisch

Definition von teke im Englisch Englisch wörterbuch

tek
A Siberian ibex
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Bir cilt defter
(Osmanlı Dönemi) f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen
(Osmanlı Dönemi) Tezek
Batı Akdeniz ve Göller Yöresinde oynanan halk oyunlarının genel ismi
Tüylü devenin erkeği ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve türü
Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı
Daha çok deniz kıyılarındaki su birikintileri içinde yaşayan çok küçük boy karides
Bir karides türü
üç yaşındaki erkek keçi
Keçinin erkeği
Türkmen aşireti
Bir çeşit karides
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Korkak olmak
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Cem'olmak, birikmek, toplanmak
teke dikeni
Patlıcangiller familyasından yüksek çalı biçiminde dikenli bitki
teke tek
Bire karşı bir
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)