There's a possibility that the man was murdered.
- Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.
There is a possibility that we won't have to shut down the factory.
- Fabrikayı kapatmak zorunda olmayacağımıza dair bir olasılık var.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
The odds are in Tom's favor.
- Bu olasılık Tom'un lehinde.
Those are pretty bad odds.
- Onlar oldukça kötü olasılıklar.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
There's a good chance that he'll come.
- Büyük olasılıkla gelecek.
There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.
- Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı bir dönem daha görev yapacak.
Tom is probably lost.
- Tom büyük olasılıkla kayboldu.
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
It is possible that he has had an accident.
- Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.
Tom and Mary came up with a possible solution to their problem.
- Tom ve Mary kendi sorunlarına olası bir çözüm ile geldiler.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
The police didn't think it was likely that Tom had killed himself.
- Polisler Tom'un kendisini öldürmüş olma olasılığını düşünmediler.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
Your future is full of possibilities.
- Geleceğin olasılıklarla dolu.
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
- Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.