Tom thinks there's a good possibility that Mary will agree to babysit the children on Friday night.
- Tom Mary'nin Cuma gecesi çocuklara bakıcılık yapmayı kabul edeceğine dair büyük bir olasılık olduğunu düşünüyor.
There's a small possibility that Tom will be arrested.
- Tom'un tutuklanacağına dair küçük bir olasılık var.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
Those are pretty bad odds.
- Onlar oldukça kötü olasılıklar.
The odds were against me.
- Olasılıklar benim aleyhimeydi.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
There's a good chance that he'll be chosen.
- Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var.
There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.
- Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.
Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war.
- Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı bir dönem daha görev yapacak.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
Tom was probably right.
- Tom büyük olasılıkla haklıydı.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
Tom and Mary came up with a possible solution to their problem.
- Tom ve Mary kendi sorunlarına olası bir çözüm ile geldiler.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
- Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
I've already checked those possibilities.
- Bu olasılıkları zaten kontrol ettim.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
- Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.