They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
He has a lot of success with the opposite sex.
I was on my seat and she stood opposite.
She saw him walking on the opposite side of the road.
Up is the opposite of down.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Their house is just opposite the bus stop.
- Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
Tom sat opposite Mary.
- Tom Mary'nin karşısına oturdu.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
The policeman discovered counterevidence.
- Polis karşı delili keşfetti.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
He said that he had met her a week before.
- O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.
He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
Compare your translation with the one on the blackboard.
- Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
Let's compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
Tom is opposed to the plan.
- Tom plana karşı çıkıyor.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
- Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
Never contradict your elders.
- Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
Do not forget to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutma.
He joined the opposing team.
- O, karşı takıma katıldı.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
Russia is facing great financial difficulties.
- Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.
I'm facing that problem, myself.
- Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
We opposed his plan to build a new road.
- Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
My car looks shabby in comparison with his new one.
- Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.