They have made friends with their new neighbors across the street.
- Onlar, caddenin karşısındaki yeni komşuları ile arkadaş oldular.
The bookstore across from the station is very large.
- İstasyonun karşısındaki kitabevi çok büyük.
She spaced out in front of the TV.
- Televizyonun karşısında daldı.
The teacher asked me to read my paper in front of the class.
- Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.
The yen is still low against the dollar.
- Yen dolar karşısında hâlâ düşük.
The yen is expected to lose value against the dollar.
- Yen'in dolar karşısında değer kaybetmesi bekleniyor.
He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
Her house is just opposite the bus stop.
- Onun evi otobüs durağının tam karşısında.
Whose house is opposite to yours?
- Kimin evi seninkinin karşısında?
He flew in the face of Jishuku.
- Jishuku'nun karşısında uçtu.
He remains calm in the face of danger.
- O, tehlike karşısında sakin kalır.
He was confused by the abrupt question.
- Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.
There's a convenience store diagonally across the street.
- Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Their house is just opposite the bus stop.
- Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
The policeman discovered counterevidence.
- Polis karşı delili keşfetti.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
Let me compare the translation with the original.
- Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
- Bence, sigara karşıtı yasa makul.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
Never contradict your elders.
- Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
- Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Do not forget to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutma.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
They are strongly opposing my proposal.
- Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
I'm facing that problem, myself.
- Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
We opposed his plan to build a new road.
- Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
He's opposed to racial discrimination.
- O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.