karşısında

listen to the pronunciation of karşısında
Türkisch - Englisch
across

The store is just across from the theater. - Dükkan tiyatronun tam karşısında.

The bookstore across from the station is very large. - İstasyonun karşısındaki kitabevi çok büyük.

over against
in front of

The teacher asked me to read my paper in front of the class. - Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.

She spaced out in front of the TV. - Televizyonun karşısında daldı.

(Hukuk) vis-a-vis
against

The yen is expected to lose value against the dollar. - Yen'in dolar karşısında değer kaybetmesi bekleniyor.

The yen is still low against the dollar. - Yen dolar karşısında hâlâ düşük.

before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

opposite

They live in the house opposite to ours. - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

be, opposite, across; in the face of
in the face of

He remains calm in the face of danger. - O, tehlike karşısında sakin kalır.

He became brave in the face of danger. - Tehlike karşısında cesurlaştı.

on the face of
in relation to
in face
opposing
con

He was confused by the abrupt question. - Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.

There's a convenience store diagonally across the street. - Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.

karşı
{e} against

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşısında yılmamak
stand up to
karşısında kalmak
To stay in front
karşısında olmak
Side against
karşısında durmak
stare smb. in the face
karşısında olmak
to oppose
karşısında olmak
be faced with
kanun karşısında
before the law
kamera veya objektif karşısında rahatsızlık duyan
camera shy
karşı
{s} opponent

He doesn't stand a chance against his opponent. - Onun rakibine karşı bir şansı yok.

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

His house is on the opposite side of the street. - Onu evi caddenin karşı tarafında.

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

karşı
counter

They didn't accept the counterproposal. - Onlar karşı teklifi kabul etmediler.

He countered their proposal with a surprising suggestion. - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.

karşı
{e} towards

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

karşı
before

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

He said that he had met her a week before. - O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.

bu durum karşısında
with this
bu durum karşısında
under the circumstances
bu durum karşısında
under these circumstances
karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

karşı
(Biyokimya) trans

Let's compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

Tom is opposed to the plan. - Tom plana karşı çıkıyor.

karşı
agains

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

Karşı
(Tıp) ante
enflasyon karşısında para arzını azaltma
deflation
haksızlık karşısında öfkelenme
indignation
karşı
anti

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

The anti-smoking law is just, in my opinion. - Bence, sigara karşıtı yasa makul.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

karşı
toward

The soldiers were disaffected toward the government. - Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

They are strongly opposing my proposal. - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

karşı
facing

Tom is facing a challenge. - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.

Tom is facing a few serious problems. - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.

karşı
opposed

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

People should be honest with one another. - İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.

I met with my teacher in the theater. - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.

sokağın karşısında
It's right across the street
tamamen karşısında
dead set against
tamamen karşısında
dead against
tamamen karşısında
directly opposed
tehlike karşısında
in the face of danger
tehlike karşısında dinini inkâr eden kimse
confessor
yolun karşısında
across the street
zorluk karşısında
under difficulties
zurnacının karşısında limon yemek
to try mischievously to prevent someone from doing something
Türkisch - Türkisch

Definition von karşısında im Türkisch Türkisch wörterbuch

karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşısında
Favoriten