karşısında

listen to the pronunciation of karşısında
Türkisch - Englisch
across

The store is just across from the theater. - Dükkan tiyatronun tam karşısında.

The bookstore across from the station is very large. - İstasyonun karşısındaki kitabevi çok büyük.

over against
in front of

She spaced out in front of the TV. - Televizyonun karşısında daldı.

You're always in front of the TV. - Her zaman TV'nin karşısındasın.

(Hukuk) vis-a-vis
against

The yen appreciated 10 percent against the dollar. - Yen dolar karşısında yüzde 10 değer kazandı.

The European currencies have weakened against the dollar. - Avrupa para birimleri dolar karşısında zayıfladı.

before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

opposite

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

be, opposite, across; in the face of
in the face of

He flew in the face of Jishuku. - Jishuku'nun karşısında uçtu.

He became brave in the face of danger. - Tehlike karşısında cesurlaştı.

on the face of
in relation to
in face
opposing
con

There's a convenience store diagonally across the street. - Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.

He was confused by the abrupt question. - Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.

karşı
{e} against

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşısında yılmamak
stand up to
karşısında kalmak
To stay in front
karşısında olmak
Side against
karşısında durmak
stare smb. in the face
karşısında olmak
to oppose
karşısında olmak
be faced with
kanun karşısında
before the law
kamera veya objektif karşısında rahatsızlık duyan
camera shy
karşı
{s} opponent

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

The candidate made wild accusations against his opponent. - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

His house is on the opposite side of the street. - Onu evi caddenin karşı tarafında.

karşı
counter

He countered their proposal with a surprising suggestion. - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.

The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown. - Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.

karşı
{e} towards

Our feelings towards him are mixed. - Ona karşı duygularımız karışık.

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

karşı
before

He said that he had met her a week before. - O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

bu durum karşısında
with this
bu durum karşısında
under the circumstances
bu durum karşısında
under these circumstances
karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

karşı
(Biyokimya) trans

Compare your translation with the one on the blackboard. - Çevirini tahtada olanla karşılaştır.

Let me compare the translation with the original. - Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

Tom is opposed to the plan. - Tom plana karşı çıkıyor.

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
agains

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

Karşı
(Tıp) ante
enflasyon karşısında para arzını azaltma
deflation
haksızlık karşısında öfkelenme
indignation
karşı
anti

Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar. - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.

The anti-smoking law is just, in my opinion. - Bence, sigara karşıtı yasa makul.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

I contended against falsehood. - Sahteciliğe karşı savaştım.

karşı
toward

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties. - Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.

Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline. - Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.

karşı
facing

I'm facing that problem, myself. - Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.

Tom is facing financial problems. - Tom mali sorunlarla karşı karşıya.

karşı
opposed

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

I met with my teacher in the theater. - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

sokağın karşısında
It's right across the street
tamamen karşısında
dead set against
tamamen karşısında
dead against
tamamen karşısında
directly opposed
tehlike karşısında
in the face of danger
tehlike karşısında dinini inkâr eden kimse
confessor
yolun karşısında
across the street
zorluk karşısında
under difficulties
zurnacının karşısında limon yemek
to try mischievously to prevent someone from doing something
Türkisch - Türkisch

Definition von karşısında im Türkisch Türkisch wörterbuch

karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil