Bu yıl birbirimize Noel armağanları vermek yerine hediyeler için harcayacağımız miktarı hayır kurumuna bağışladık.
- Instead of giving each other Christmas presents this year, we donated the amount we would have spent on presents to a charity.
Eski kitaplarımı bağışlıyorum.
- I'm giving my old books away.
Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.
- Television is a very important medium for giving information.
Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
- Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.
- Television is a very important medium for giving information.
Bana küçük bir kredi vermeyi düşünür müsünüz?
- Would you consider giving me a small loan?
Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti,
- A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy.
Sally, piyano dersleri vererek geçimini sağlıyor.
- Sally earns her living by giving piano lessons.
Bilgisayarımı hibe ediyorum.
- I'm giving my computers away.
Arabamı hibe ediyorum.
- I'm giving my car away.
Doğum yapma süreci çok acı vericidir.
- The process of giving birth is very painful.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.
- I would like to give him a present for his birthday.
Ailem için tatilimden vazgeçmeye razı oldum.
- I concurred in giving up my vacation for my family.
Vazgeçmek cevap değildir.
- Giving up isn't the answer.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
Bana yapacak bir şey ver.
- Give me something to do.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
- The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
- These wild flowers give off a nice smell.
Bu hoş kokulu gülleri sana veriyorum.
- This sweet-scented roses I give to you.
Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
- We should give Tom a chance to confess.
Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.
- I will give you a good example to illustrate what I mean.
Askerler kahramanca savaştılar fakat sonunda teslim olmak zorunda kaldılar.
- The soldiers fought valiantly, but finally they had to give in.
Doğum günü için Tom'a ne hediye etmek istiyorsun?
- What do you want to give Tom for his birthday?
Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin?
- I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?
Sana biraz para vermeme ihtiyacın var mı?
- Do you need me to give you some money?
Zengin olsam, ona para vermem.
- Even if I were rich, I wouldn't give money to him.
İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
This chair doesn't have much give.
A friendly voice on the phone welcoming prospective new clients is a must. Don't underestimate the importance of giving good phone.
We would have died without the unexpected rain that brought life-giving water.
... Because I think that is giving away. ...
... that means we change our tax code so we're giving incentives to companies that are investing ...