The two streets run parallel to one another.
- İki cadde birbirine paralel çalışır.
The three boys looked at one another.
- Üç genç birbirine baktı.
Tom and Mary are very close to each other.
- Tom ve Mary birbirine çok yakın.
Tom and Mary lie to each other all the time.
- Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
It is our duty to help one another.
- Birbirimize yardım etmek bizim görevimizdir.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
- Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
Tom tried to force the puzzle pieces to fit together.
- Tom bulmaca parçalarını birbirine geçirmek için zorlamaya çalıştı.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.