O sıkı pazarlık yapar.
- He drives a hard bargain.
Tom pazarlık ettiği şeyi almadı.
- Tom didn't get what he bargained for.
Bu halı gerçek bir kelepirdir.
- This carpet was a real bargain.
Bu saat gerçek bir kelepir.
- This watch is a real bargain.
Tom pazarlık ettiği şeyi almadı.
- Tom didn't get what he bargained for.
Pazarlık etme şansın yok.
- You're in no position to bargain.
Bizimle anlaşmaya vardın.
- You made a bargain with us.
Tom ve ben anlaşmaya vardık.
- Tom and I made a bargain.
Sami, Leyla'nın arabasını 60 dolarlık indirimli fiyatla onardı.
- Sami fixed Layla's car for the bargain price of 60 dollars.
Pazarlıkta fiyatı kırmada iyidir.
- She's good at bargaining the price down.
Tom fiyat üzerinde pazarlık yapmada iyidir.
- Tom is good at bargaining the price down.
Tom fiyat üzerinde pazarlık yapmada iyidir.
- Tom is good at bargaining the price down.
Bu elbise iyi bir kelepir.
- This dress is a good bargain.
Tom iyi kelepirleri bulmada iyidir.
- Tom is good at finding good bargains.
So worthless peasants bargain for their wives. -- Shakespeare.
A contract is a bargain that is legally binding. --.
... bargain laga ...
... your end of the bargain. ...