He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
With your connections, you should be able to find a job for Tom.
- Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
Which is longer, a single bond or a double bond?
- Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?
He demanded that the savage dog be kept tied up.
- O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
- Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.
Mary felt guilty about yelling at her daughter.
- Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
If you're not motivated, go back home. You'll just be a hindrance.
- Motive değilsen hemen eve dön. Sadece bir ayak bağı olacaksın.
I'm just a hindrance.
- Tam bir ayak bağıyım.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
He bound the package with a string.
- O paketi bir iple bağladı.
Tom taught me how to tie a square knot.
- Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
Check all the loose knots and fasten them tight.
- Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
The boat is attached to the anchor by a chain.
- Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.
The prisoner is in chains.
- Tutsak zincirle bağlıydı.
Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabı bağlarını bağladı.
Tom bought new laces for his shoes.
- Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.
I donated blood this afternoon.
- Bu öğleden sonra kan bağışladım.
Have you ever donated blood?
- Sen hiç kan bağışladın mı?
I think it's time for me to contact her.
- Sanırım onunla bağlantı kurmamın zamanıdır.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
I feel a strong attachment to this house.
- Bu eve güçlü bir sevgi bağı hissediyorum.
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
You were shouting at her and I don't like that.
- Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
He tore his ligament.
- O, bağ dokusunu yırttı.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
Whether we go or not depends on the weather.
- Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.
Whether you will succeed or not depends on your efforts.
- Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.
We were cut off while talking on the telephone.
- Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.
For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.
- Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.
Mary tied the horses to the hitching post.
- Mary atları bağlama direğine bağladı.
He hitched the caravan to his car.
- O, karavanı arabasına bağladı.
She advised him to fasten his seat belt.
- O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.
Fasten your seatbelt.
- Emniyet kemerini bağla.
Thank you very much for your generous donation.
- Cömert bağışın için çok teşekkür ederim.
On Children's Day, more than 50 bicycles were donated.
- Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.
Tom took the blindfold off Mary.
- Tom Mary'nin göz bağını aldı.
OK, take your blindfold off.
- Tamam, göz bağını çıkar.