büyükler

listen to the pronunciation of büyükler
Türkisch - Englisch
1. the great. 2. adults
father
büyük
large

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

These dresses are too large. - Bu elbiseler çok büyük.

büyük
grand

It was my grandfather that told me that story. - O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

büyük
major

The new law was a major reform. - Yeni yasa büyük bir reformdu.

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

büyük
great

To our great surprise, he suddenly resigned. - Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.

India was governed by Great Britain for many years. - Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.

büyük
big

He broke his promise, which was a big mistake. - Büyük bir hataydı ki, o caydı.

This is the biggest hotel in this city. - O bu şehirdeki en büyük oteldir.

büyük
long

These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it. - Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

büyük
huge

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

He lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

büyük
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

büyük
capital

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

You must begin a sentence with a capital letter. - Cümleye büyük harfle başlamalısın.

büyük
{s} exalted
büyük
{s} mighty
büyük
high

We have given your order highest priority. - Siparişinize en büyük önceliği verdik.

His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class. - Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.

büyük
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

büyük
large scale

It seems the rural area will be developed on a large scale. - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

büyük
{s} older

He looks older than my brother. - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.

Care has made her look ten years older. - Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.

büyük
expansive
büyük
voluminous
büyük
eldest

Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy. - En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.

Fatima is the eldest student in our class. - Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.

büyük
bigger

In Japan, there is no lake bigger than Lake Biwa. - Japonya'da, Biwa gölünden daha büyük bir göl yoktur.

Beijing is bigger than Rome. - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.

büyük
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

büyük
ranch

Layla was the owner of the largest ranch in the area. - Leyla bölgedeki en büyük çiftliğin sahibiydi.

Tom rode a horse last week when he was at his grandfather's ranch. - Tom büyükbabasının çiftliğindeyken geçen hafta ata bindi.

büyük
oldest

How old is your oldest son? - En büyük erkek evladın kaç yaşında?

Tom definitely had problems with his oldest son. - Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.

büyük
hamper
büyük
{i} senior
büyük
outsize
büyük
colossal
büyük
singular
büyük
stupendous
büyük
towering
büyük
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

büyük
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
profound
büyük
(Tıp) hypertrophic
büyük
burning
büyük
(Bilgisayar) more

My grandmother gave me more than I wanted. - Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
sumptuous
büyük
widely
büyük
legend
büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

büyük
edifice
büyük
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük
tremendous

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

büyük
ample
büyük
considerable

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

büyük
bulky

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

büyük
redoubtable
büyük
{s} precious
büyük
massive

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

büyük
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

büyük
prize

To my great delight, he won the first prize. - Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.

Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize. - Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.

büyük
no end of
büyük
untold
büyük
grown-up
büyük
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

büyük
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

Büyük
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

Büyük
the older
büyük
the biggest
büyük
a great
büyük
great of
büyük
the greatest

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

Security is the greatest enemy. - Güvenlik en büyük düşmandır.

büyük
greater

Maternal love is greater than anything else. - Anne sevgisi her şeyden daha büyüktür.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

büyük
the great

I think Beethoven is the greatest composer who ever lived. - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband. - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

büyük
the largest
büyük
a big
Büyük
(Tıp) magnus
büyük
important; grand, chief, major
büyük
healthy

My grandfather does moderate exercise every morning, which is why he is strong and healthy. - Büyükbabam her sabah ölçülü egzersiz yapar, güçlü ve sağlıklı olmasının nedeni budur.

Tom's grandmother looks healthy. - Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.

büyük
great, grand, exalted
büyük
extended
büyük
macro
büyük
megalo
büyük
capacious
büyük
old; older, senior
büyük
Cyclopean
büyük
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

büyük
magniloquent
büyük
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
büyük
elder

My elder son is Lech Zaręba. - En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.

How old is your elder son? - Büyük oğlun kaç yaşında?

büyük
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
büyük
big, large
büyük
no end
büyük
mega
büyük
keen
büyük
out

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

Watch out! There's a big hole there. - Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.

büyük
enormous

The damage from the typhoon was enormous. - Tayfundan gelen hasar büyüktü.

An elephant is an enormous animal. - Bir fil çok büyük bir hayvandır.

büyük
almighty
büyük
{s} stout
büyük
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

büyük
crying
büyük
hard

My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf. - Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.

He works hard to support his large family. - O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.

büyük
walloping
büyük
bough

This desk, which I bought yesterday, is very big. - Dün aldığım bu masa çok büyük.

His grandfather bought him the expensive toy. - Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı.

büyük
majuscule
büyük
{s} sublime
büyük
extensive

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

büyük
star

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

büyük
{s} swingeing
büyük
bongo
büyük
goodly
Türkisch - Türkisch

Definition von büyükler im Türkisch Türkisch wörterbuch

Büyük
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
Büyük
muhteşem
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
büyük
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
büyük
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
büyük
Çok, ortalamayı aşan
büyük
Üstün niteliği olan
büyük
Önemli
büyük
Niceliği çok olan
büyük
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
büyük
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
büyük
(Osmanlı Dönemi) azîme
büyük
(Osmanlı Dönemi) azıme