We had a fiery debate in this respect.
- Bu hususta ateşli bir tartışma yaşadık.
I recognized her by her fiery red hair.
- Onu ateşli kırmızı saçlarından tanıdım.
Mark is an ardent football fan.
- Mark ateşli bir futbol taraftarıdır
He is an ardent music lover.
- O ateşli bir müzik aşığıdır.
Tom told Mary that she was hot.
- Tom Mary'ye onun ateşli olduğunu söyledi.
Tom told Mary that he was hot.
- Tom Mary'ye ateşli olduğunu söyledi.
The patient is feverish this afternoon.
- Hasta bu öğleden sonra ateşli.
I feel very feverish.
- Ben çok ateşli hissediyorum.
The author is a fierce critic of American foreign policy.
- Yazar, Amerikan dış politikasının ateşli bir eleştirmenidir.
Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
- John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.
Tom had a heated argument with Mary.
- Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.
I have a cough and a little fever.
- Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.
I have a cough and a little fever.
- Öksürüğüm ve az da ateşim var.
Animals are afraid of fire.
- Hayvanlar ateşten korkar.
Where there's smoke there's fire.
- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
It is thought that manual firearms appeared in the 14th century.
- Manuel ateşli silahın 14. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülmektedir.
The government has been reconsidering its firearms exportation.
- Hükümet ateşli silah ihracatını yeniden ele almaktadır.
Tom is a firearms expert.
- Tom bir ateşli silahlar uzmanı.
Sami and Layla shared a passion for firearms.
- Sami ve Leyla ateşli silahlar için olan bir tutkuyu paylaşıyorlardı.
I have a high temperature.
- Benim yüksek ateşim var.
I took my temperature every six hours.
- Her altı saatte ateşimi ölçtüm.
Give me a light for my cigarette.
- Sigaram için bana bir ateş ver.
Have you got a cigarette and a light?
- Sigaran ve ateşin var mı?
The man suddenly started shooting his gun.
- Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.
A group of militia saw him and began shooting.
- Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.
The man suddenly started shooting his gun.
- Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.
This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?!
- Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!
The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water.
- Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.
Our body was formed out of four elements: earth, fire, water, and air.
- Bizim bedenimiz dört elementten oluşur: toprak, ateş, su ve hava.
A small spark often ignites a big flame.
- Küçük bir kıvılcım sık sık büyük bir alevi ateşler.
She gave herself to flames of love.
- O kendini aşk ateşinin kollarına bıraktı.
You could see the glow of the fire for miles.
- Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.
A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove.
- Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.
The police came as soon as they heard the gunfire.
- Polis silah ateşini duyar duymaz geldi.
The street fight was interrupted with a hail of gunfire.
- Sokak kavgası, silah ateşi yağmuru ile kesildi.
Do you have a fever? You look flushed.
- Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.
Tom had a heated argument with Mary.
- Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.
Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
- John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.