şansa

listen to the pronunciation of şansa
Türkisch - Englisch
at haphazard
hit-and-miss
fortunately
hit and miss
şans
luck

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

şans
fortune

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

şans
chance

This is the chance of a lifetime. - Bu bir ömür boyu şanstır.

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

şansa bağlı
flukey
şansa bağlı
fluky
şansa bağlı
hazardous
şansa bağlı
aleatoric
şansa bağlı
(Hukuk) at stake
şansa bırakmak
toss up
şansa göre
as luck would have it
şansa kalmış
dicey
şans
hap

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

şans
{i} show
şans
good fortune

She had the good fortune to get into the school she wanted to. - Şanslıydı ki istediği okula girdi.

Most people judge men only by their success or their good fortune. - Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.

şans
shot

I've never seen a shot like that. - Hiç böyle bir şans görmemiştim.

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror? - Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
işi şansa bırakmamak
take one's chance
şans
fluky
şans
hit

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

Tom was lucky that Mary didn't hit him. - Mary ona vurmadığı için Tom şanslıydı.

şans
Good luck!

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

I thank my lucky stars that I'm still alive. - Hala hayatta olduğum için şansıma şükrediyorum.

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

şans
opportunity

We have the opportunity to make some changes. - Bazı değişiklikler yapma şansımız var.

Tom deserves another opportunity. - Tom başka bir şansı hak ediyor.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

şans
haphazard
Türkisch - Türkisch

Definition von şansa im Türkisch Türkisch wörterbuch

şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay