çalıştır

listen to the pronunciation of çalıştır
Türkisch - Englisch
(Bilgisayar) execute
(Bilgisayar) run as
(Bilgisayar) run

Tom also runs a well-known website. - Tom aynı zamanda tanınmış bir web sitesini çalıştırır.

This program cannot be run in DOS mode. - Bu program DOS modunda çalıştırılamaz.

(Bilgisayar) invoke
put to work
{f} employing
exec
çalış
{f} working

While working, she had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} studied

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If he studied hard, he could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

çalış
{f} functioning

His eyes stopped functioning due to old age. - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

bir kez çalıştır
(Bilgisayar) run once
farklı çalıştır
(Bilgisayar) run as
uygulama çalıştır
(Bilgisayar) run application
çalış
(Sanat) touch

I tried to get in touch with the police. - Polisle bağlantı kurmaya çalıştım.

I'll try to get in touch with Tom. - Tom'la temas kurmaya çalışacağım.

çalış
(Muzik) execution
çalış
{f} labor

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

He works in the laboratory. - O labaratuarda çalışır.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

Child as he was, he worked hard to help his mother. - O,çocukken,annesine yardım etmek için sıkı çalıştı.

They worked jointly on this project. - Onlar bu projede beraber çalıştılar.

çalış
{f} studying

Why are you studying English so hard? To be an English teacher. - Niçin çok İngilizce çalışıyorsun?İngilizce öğretmeni olmak için.

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

çalış
{f} attempt

We'll attempt to start the class soon. - Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.

They're attempting to contact her. - Onunla iletişim kurmaya çalışıyorlar.

çalış
{f} study

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

I like studying history. - Tarih çalışmayı severim.

çalış
{f} work

She had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} run

None of the computers can continue to run with a burnt card. - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.

How many times a day does that bus run? - O otobüs günde kaç kez çalışır?

çalış
{f} labour
fonksiyon çalıştır
(Bilgisayar) run function
hizmetleri çalıştır
(Bilgisayar) run services
kodu çalıştır
(Bilgisayar) run script
salt-çalıştır işareti
(Bilgisayar) execute only flag
simge durumunda çalıştır
(Bilgisayar) run minimized
sorgu çalıştır
(Bilgisayar) run query
works otomatik çalıştır
(Bilgisayar) worksautorun
çalış
labored

They labored over the budget for the fiscal year 1997. - Onlar 1997 mali yılı için bütçe üzerinde çalıştılar.

They labored day after day. - Onlar üst üste her gün çalıştılar.

Türkisch - Türkisch

Definition von çalıştır im Türkisch Türkisch wörterbuch

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi