Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Sami kendi hayatına son vermek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Tazmanya, Avustralya'ya aittir.
- Tasmania belongs to Australia.
Yeni Zelanda nasıl bir yerdir? Avustralya kadar seyrek nüfuslu mudur?
- What's New Zealand like? Is it as sparsely populated as Australia?
Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük.
- As soon as the game ended, we became overjoyed.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Başlangıcı olanın sonu da vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.