aslı

listen to the pronunciation of aslı
Türkçe - İngilizce
(isim) First one; foundation
actual

Tom doesn't actually live within Boston city limits. - Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

original

Football originally meant a game played with a ball on foot - unlike a game played on horseback, such as polo. - Polo gibi at sırtında oynanılan bir oyunun aksine futbol aslında ayakla oynanılan bir top oyunu demekti.

I like the original better than the remix. - Aslını remiksten daha çok seviyorum.

asıl
principal

All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it. - Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.

asıl
main

He explained the main purpose of the plan. - Planın asıl amacını açıkladı.

Making money is his main purpose in life. - Para kazanmak hayatındaki asıl amaçtır.

asıl
{s} virtual
asıl
{i} original

Ali learnt the Persian language to be able to read the The Mathnawi of Jalaluddin Rumi in original text. - Ali, Mevlana'nın Mesnevisini asıl metninden okuyabilmek için Farsça öğrendi.

This land was expropriated from its original owner decades ago. - Bu arazi on yıllar önce asıl sahibinden kamulaştırılmıştır.

asıl
major

Tom majored in literature at the university. - Tom üniversitede edebiyatı asıl branş olarak aldı.

My cousin Teddy majored in French in college and studied in Paris for one year. - Kuzenim Teddy Fransızcayı üniversitede asıl branş olarak aldı ve bir yıl Paris'te okudu.

asıl
actual
aslı olmadığını ispatlamak
falsify
aslı astarı yok
it's not true
aslı çıkmak
to prove to be true
asıl
{s} real

What's the real priority here? - Buradaki asıl öncelik nedir?

People usually have two reasons for doing something: a good reason and the real reason. - İnsanların bir şey yapmalarında genelde iki neden vardır: İyi bir neden ve asıl neden.

asıl
origin

The Normans abandoned their original language. - Normanlar asıl dillerini bıraktılar.

Felicja's mother is a Polish of Romanian origin. - Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.

asıl
foundation

All of your accusations are without foundation. She's innocent and we're going to prove it. - Suçlamalarınızın hepsi asılsız. O masum ve biz bunu kanıtlayacağız.

asıl
extraction
asıl
reality
asıl
master copy
asıl
(Ticaret) proper
asıl
primary
asıl
actually
asıl
echt
asıl
native
asıl
base
asıl
genuine
asıl
bottom

I'm sure Tom will be able to get to the bottom of it. - Tom'un bunun asıl sebebini bulabileceğinden eminim.

Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business? - Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?

asıl
truth
asıl
substance
asıl
parentage
asıl
master
asıl
fountain
asıl
essence
yazının aslı
text
asıl
groundwork
asıl
truth, reality; basis
asıl
fountain head
asıl
central
asıl
in chief
asıl
foundation, base; reality, truth; origin, source; the original; real, true, genuine; essential, main, principal, primary; original; actually
asıl
origination
asıl
gist
asıl
original, the original
asıl
elementary
asıl
provenance
asıl
actually, essentially
asıl
inherent
asıl
intrinsic
asıl
principally
asıl
cardinal

Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers. - Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.

asıl
real; original
asıl
True

The true killer responsible for her murder is you! - Onun cinayetinden sorunlu asıl katil sensin!

What are Tom's true intentions? - Tom'un asıl niyeti ne?

asıl
pivotal
asıl
root stock
asıl
the most important, main
asıl
authentic
asıl
actual, true; real, essential
asıl
origin, original form
asıl
natural

If that is the real aim, naturally I would not know about that. - Asıl amaç buysa bilmem tabii.

asıl
seed
asıl
pivot
asıl
pristine
asıl
tug
asıl
pedigree
asıl
noumenon
asıl
unadorned
asıl
radical
işin aslı
bedrock
işin aslı
low down
Türkçe - Türkçe
(Hukuk) BİRİNCİL
aslı astarı
İç yüzü, gerçek şekli
aslı nesli
Soyu sopu
ASIL
(Osmanlı Dönemi) Bak: Asl
Asıl
(Osmanlı Dönemi) MENSIB
Asıl
(Osmanlı Dönemi) DAİN
Asıl
(Osmanlı Dönemi) SEBİR
Asıl
(Osmanlı Dönemi) TUS
Asıl
(Osmanlı Dönemi) NECR
Asıl
(Osmanlı Dönemi) ESELE
Asıl
(Osmanlı Dönemi) DIÎN
Asıl
(Osmanlı Dönemi) NİCAR
Asıl
(Osmanlı Dönemi) TIHS
asıl
Kök, köken, kaynak
asıl
Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan. (a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak
asıl
Bir görevde temelli olan
asıl
Soy, nesep: "İnsan dedi, aslını unutmamalıdır."- S. F. Abasıyanık
asıl
Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan
asıl
Gerçek: "Genç kızın bıraktığı mektup asıl sebebi meydana çıkarmıştı."- R. N. Güntekin
asıl
Gerçeklik, esas, hakikat
asıl
Soy, nesep
asıl
Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı
asıl
Bir şeyin temelini oluşturan, ana
asıl
Gerçek
asıl
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
asıl
Gerçekten, gerçek olarak
bir işin aslı astarı
İç yüzü, gerçek şekli
aslı