Believe it or not, I can actually draw.
- İster inanın ister inanmayın, ben aslında resim çizebilirim.
I'm saying For the sake of Earth's environment, but actually it's For the sake of the people living on Earth.
- Dünyanın çevresinin iyiliği için söylüyorum, ama aslında o Dünya üzerinde yaşayan insanların iyiliği için.
Halloween was originally a Celtic festival.
- Cadılar Bayramı aslında bir Kelt festivaliydi.
Football originally meant a game played with a ball on foot - unlike a game played on horseback, such as polo.
- Polo gibi at sırtında oynanılan bir oyunun aksine futbol aslında ayakla oynanılan bir top oyunu demekti.
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
When to start is the main problem.
- Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
Making money is his main purpose in life.
- Para kazanmak hayatındaki asıl amaçtır.
Ali learnt the Persian language to be able to read the The Mathnawi of Jalaluddin Rumi in original text.
- Ali, Mevlana'nın Mesnevisini asıl metninden okuyabilmek için Farsça öğrendi.
This land was expropriated from its original owner decades ago.
- Bu arazi on yıllar önce asıl sahibinden kamulaştırılmıştır.
Kate is majoring in German.
- Kate asıl branş olarak Almancayı alıyor.
My cousin Teddy majored in French in college and studied in Paris for one year.
- Kuzenim Teddy Fransızcayı üniversitede asıl branş olarak aldı ve bir yıl Paris'te okudu.
If that is the real aim, naturally I would not know about that.
- Asıl amaç buysa bilmem tabii.
People usually have two reasons for doing something: a good reason and the real reason.
- İnsanların bir şey yapmalarında genelde iki neden vardır: İyi bir neden ve asıl neden.
Ali learnt the Persian language to be able to read the The Mathnawi of Jalaluddin Rumi in original text.
- Ali, Mevlana'nın Mesnevisini asıl metninden okuyabilmek için Farsça öğrendi.
Felicja's mother is a Polish of Romanian origin.
- Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.
All of your accusations are without foundation. She's innocent and we're going to prove it.
- Suçlamalarınızın hepsi asılsız. O masum ve biz bunu kanıtlayacağız.
Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business?
- Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?
I'm sure Tom will be able to get to the bottom of it.
- Tom'un bunun asıl sebebini bulabileceğinden eminim.
Some countries use ordinal numbers to count millennia, whereas others count them using cardinal numbers.
- Bazı ülkeler bin yıllık dönemi saymak için sıra numaralarını kullanırken, diğerleri asıl sayıları kullanarak sayarlar.
The true killer responsible for her murder is you!
- Onun cinayetinden sorunlu asıl katil sensin!
What are Tom's true intentions?
- Tom'un asıl niyeti ne?
If that is the real aim, naturally I would not know about that.
- Asıl amaç buysa bilmem tabii.