I'm getting farsighted as I get older.
- Yaşlandıkça hipermetrop oluyorum.
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
I'll look after my parents when they get old.
- Onlar yaşlandıklarında ebeveynlerime bakacağım.
As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
Worries aged him rapidly.
- Endişeler onu hızla yaşlandırdı.
You haven't aged a day.
- Sen bir günde yaşlanmadın.
We become forgetful as we grow older.
- Yaşlandıkça unutkan olduk.
I like people who are not afraid to grow old.
- Yaşlanmaktan korkmayan insanları seviyorum.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
If you want security in your old age, begin saving now.
- Yaşlandığında güvenlik istiyorsan, şimdi biriktirmeye başla.
This country has an aging population.
- Bu ülkenin yaşlanan bir nüfusu var.
She was aging quickly.
- O, hızla yaşlanıyordu.
His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
He has a son of your age.
- Senin yaşında bir oğlu var.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
- Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
When Justin Bieber started his music career, he was fourteen years old.
- Justin Bieber müzik kariyerine başladığında on dört yaşındaydı.
I learned to play guitar when I was ten years old.
- On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.