Tom doesn't always arrive on time, but Mary usually does.
- Tom her zaman vaktinde gelmez fakat Mary genellikle gelir.
I don't doubt that Tom will arrive on time.
- Tom'un vaktinde geleceğinden şüphem yok.
I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
- Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
Tom usually arrives home just in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için eve tam vaktinde gelir.
The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn.
- Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.
He will be talking with his family at this time tomorrow.
- Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
He will be in London at this time tomorrow.
- O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
I put in an hour of jogging before I go to school.
- Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
I spent a lot of time here when I was a kid.
- Ben bir çocukken burada çok vakit harcadım.
When I was little, I spent a lot of time in the country with my grandparents.
- Küçükken büyükanne ve büyükbabalarımla taşrada çok vakit geçirdim.
We haven't really spent time with each other for a while.
- Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.
She killed time reading a magazine while she waited.
- Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.
Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
- Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
- Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.