Tom Mary hakkında endişelenmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help worrying about Mary.
Tom için endişelenmekten vazgeçemiyorum.
- I can't stop worrying about Tom.
Kaygılanmak için hiç bir neden yok.
- There's no reason to worry.
Bazı insanların ilgisini çekmeyebilir fakat maaşlı bir adam kalmayı tercih ediyorum; Geçinmek için çok fazla kaygılanmak zorunda değilim.
- It may not appeal to some, but I prefer to remain a salaried man; I don't have to worry so much about making both ends meet.
Terlemekten çok usandım.
- I'm so sick of being sweaty.
Seni endişelendirmek istemedim.
- I didn't want to worry you.
Tom'a söyleme. Onun endişelendirmek istemiyorum.
- Don't tell Tom. I don't want to worry him.
Artık endişe etmek zorunda kalmayacağım.
- I won't have to worry anymore.
Tom'a ne olduğu hakkında endişe etmekten vazgeç.
- Stop worrying about what happened to Tom.
Merak etme. Bana güvenebilirsin.
- Don't worry. You can count on me.
Merak etme. Bu bir daha olmayacak.
- Don't worry. This won't happen again.
Her neyse, üzülmek zorunda değilsin.
- Anyway, you don't have to worry.
Tom artık Mary hakkında üzülmek zorunda değil.
- Tom doesn't have to worry about Mary anymore.
John kazağını ters giymişti.
- John had put his sweater on inside out.
Tom cinayetle suçlandığında soğuk ter döktü.
- When Tom was accused of the murder, he broke out in a cold sweat.
Bazı insanların ilgisini çekmeyebilir fakat maaşlı bir adam kalmayı tercih ediyorum; Geçinmek için çok fazla kaygılanmak zorunda değilim.
- It may not appeal to some, but I prefer to remain a salaried man; I don't have to worry so much about making both ends meet.
Kaygılanmak için hiçbir neden yok.
- There's no reason to worry.
Endişelenme. Ben seninle kalacağım.
- Don't worry. I'll stay with you.
Çok çalışmak ve endişe onun sağlığının bozulmasına neden oldu.
- Toil and worry caused his health to break down.
Tom terlemeye başlıyor.
- Tom is starting to sweat.
Ellerim terlemeye başladı.
- My hands began to sweat.
Üzülmeyin, her şey düzelecek.
- Don't worry, everything will be OK.
Köpeğin hakkında üzülme. Ona bakacağım.
- Don't worry about your dog. I'll take care of him.
Tom'un ne düşündüğünü dert etme.
- Don't worry about what Tom thinks.
Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
- Don't worry about it. It's not your problem.
Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
- Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
Eğer bu ciddi olmasa, seni telaşlandırmak için aramam.
- If it wasn't serious, I wouldn't have picked up the phone to worry you.
Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
- Don't worry about it. It's not your problem.
Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.
- Don't worry about such a trivial problem.
Sıkıntılar hakkında şu an endişelenmenize gerek yoktur.
- There is no need to worry about shortages for the moment.
Onu kaygılandırmak istemiyorum.
- I don't want to worry him.
Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
- Don't worry about it. It's not your problem.
Tom'un ne düşündüğünü dert etme.
- Don't worry about what Tom thinks.
Your dog’s been worrying sheep again.
Stop worrying about your test, it’ll be fine.
I'm afflicted by worry throughout the night.
The President was worried into military action by persistent advisors.
My main worry is that I'll miss the train.
... DON'T WORRY, MILTON. I'M SURE IT'S SOMEPLACE SAFE. ...
... But certainly for us we don't worry about that. ...