Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
 - A laptop is better than a desktop.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
 - This is a good book, but that is better.
Tom İngilizcesini geliştirmek için çok çalışıyor.
 - Tom is working hard to improve his English.
Tom gerçekten geliştirmek istiyor.
 - Tom really wants to improve.
Fransızcamı ilerletmek istiyorum ama gerçekten hiç vaktim yok.
 - I would like to improve my French but I really have no time.
Macarcamı ilerletmek istiyorum.
 - I'd like to improve my Hungarian.
Öğrenci ilerlemek zorunda.
 - The pupil has to improve.
Sarımsak yemeğin lezzetini artırmak için kullanılır.
 - Garlic is used to improve the taste of food.
Çevreyi iyileştirmek için.
 - In order to improve the environment.
İyileştirmek değiştirmektir; mükemmel olmak sık sık değiştirmektir.
 - To improve is to change; to be perfect is to change often.
Durumu düzeltmek için daha çok çalışmalıyız.
 - To improve the situation, we must work harder.
Tom İngilizcesini geliştirmek için çok çalışıyor.
 - Tom is working hard to improve his English.
Roosevelt, Amerika'nın Japonya ile ilişkileri geliştirmek için çok çalıştı.
 - Roosevelt worked hard to improve America's relations with Japan.
Tom İngilizcesini geliştirmek için çok çalışıyor.
 - Tom is working hard to improve his English.
Egzersiz sağlığı geliştirir.
 - Exercise improves health.
Kendimi geliştirmek istiyorum.
 - I want to better myself.
İngilizceni geliştirmek istiyorsan onun konuşulduğu ülkelere gitsen iyi olur.
 - If you are to improve your English, you had better go to countries where it is spoken.
Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
 - I like vocal music better than instrumental music.
Ben kahveyi daha çok severim.
 - I like coffee better.
Daha iyi yapmak zorundayız.
 - We've got to do better.
Tom ondan daha iyi yapmak zorunda kalacak.
 - Tom is going to have to do better than that.
Ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, onu, onun yapabildiğinden daha iyi şekilde yapamam.
 - No matter how hard I try, I can't do it any better than she can.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
 - I was in better shape back then.
Nereye gidersen git evinden daha güzel bir yer bulamazsın.
 - Wherever you may go, you will not find a better place than your home.
Mary sadece daha güzel değil fakat Alice'den daha iyi notlar alır.
 - Mary isn't only prettier, but she gets better grades than Alice.
O, teniste büyük bir ilerleme kaydetti.
 - He has made a big improvement in tennis.
İlerleme için yer var.
 - There's room for improvement.
... into other areas and help those areas improve and ...
... to improve the quality of public education in America? ...