Tom'un saçı inceliyor.
- Tom's hair is thinning.
O, acı verecek şekilde zayıftı.
- He was painfully thin.
O, acı verecek şekilde zayıftı.
- She was painfully thin.
İki şey arasında ince farklar var.
- There are subtle differences between the two things.
Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.
- Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.
Benim güçsüz olduğumu düşünüyorsun, değil mi?
- You think I'm weak, don't you?
İnsanların senin güçsüz olduğunu düşünmesini istiyor musun?
- Do you want people to think you're weak?
Birçok erkek de zayıflamak istiyor.
- Many men want to be thin, too.
Kadınlar üzerinde zayıflamak için çok baskı var.
- There is a lot of pressure on women to be thin.
Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
- Do you think I'm wasting my time?
Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
- I was thinking about getting a divorce.
Tom asla hatalı olduğunu kabul etmez, çünkü onun bir zayıflık işareti olduğunu düşünür.
- Tom never admits that he's wrong, because he thinks that's a sign of weakness.
Tom bu ilacı alırsa soğuk algınlığından kurtulabileceğini söylüyor.
- Tom thinks he can get rid of his cold if he takes this medicine.
Soğuk algınlığına yakalanmış olabileceğimi düşünüyorum.
- I think I might've caught a cold.
Onların cansız olduklarını düşünüyor musun?
- Do you think they're dead?
Bu şeyleri hafife almamalısın.
- You shouldn't take those things for granted.
Sanırım onları hafife alıyorsun.
- I think you underestimate them.
Tom aşırı derecede sıskaydı.
- Tom was painfully thin.
Tom zayıf ve sıska arasındaki farkı bilmiyor.
- Tom doesn't know the difference between thin and scrawny.
Hava çok iyi, kuruması için çamaşırlarımı dışarıya asmayı düşünüyorum.
- The weather's so good I think I'll hang the laundry out to dry.
Eskiden bu gömlek sana çok yakışırdı ama sanırım kurutma makinesinde çekmiş.
- That shirt used to look really nice on you, but I think it shrank in the dryer.
Ekmeği incecik dilimle.
- Slice the bread very thinly.
Bu bütün bir şey sudan bir mazeretti.
- This whole thing was a lame excuse.
Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.
- Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns.
Tom'un verimsiz olduğunu düşünüyorum.
- I think Tom is inefficient.
Tom seyrek şarkı söyler ama sanırım bu gece söyleyecek.
- Tom seldom sings, but I think he will tonight.
thin person.
thin covering.
thin string.