He is accused of murder.
- O cinayetle suçlanıyor.
He was accused of evading tax.
- Vergi kaçırmakla suçlandı.
The investigators tried to pin the blame on the pilot.
- Araştırmacılar pilotu suçlamaya çalıştı.
The grand jury decided not to indict the police officer.
- Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.
The grand jury indicted Tom for murder.
- Büyük jüri Tom'u cinayetle suçladı.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
Nobody was to blame for the accident.
- Kimse kaza için suçlanmadı.
I was accused of eating the boss's lunch.
- Patronun öğle yemeğini yemekle suçlandım.
He is accused of murder.
- O cinayetle suçlanıyor.
She pointed her finger at him accusingly.
- O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
You have no grounds for accusing Jill of stealing the stock certificates.
- Jill'i hisse senetlerini çalmakla suçlayacak hiçbir dayanağın yok.
Sami didn't incriminate himself.
- Sami kendini suçlamadı.
The impeachment processes have begun.
- Suçlama süreçleri başladı.
I blamed him for the accident.
- Kaza için onu suçladım.
Tom blamed the failure on Mary.
- Tom başarısızlık için Mary'yi suçladı.
The police set out to solve the crime.
- Polis, suçu çözmek için yola çıktı.
Slavery is a crime against humanity.
- Kölelik, insanlık dışı bir suçtur.
This was Tom's third offense, so he was put in jail.
- Bu Tom'un üçüncü suçuydu, bu yüzden hapse kondu.
Due to his littering offense, he was forced to 10 hours community service.
- Onun çöp suçu nedeniyle, o 10 saat toplum hizmeti yapmak zorunda kaldı.
I've got only myself to blame.
- Sadece kendimi suçlamak zorundayım.
Tom has only himself to blame.
- Tom sadece kendini suçlamak zorunda.
Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder.
- Yeterli delil olmadan, Dan'ı cinayetle suçlamak zordu.
Tom always tries to blame someone else for his failures.
- Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human.
- Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.
Don't blame him for the error.
- Hata için onu suçlamayın.
You are both in the wrong.
- Her ikiniz de suçlusunuz.
Tom is wrong to lay the blame on Mary.
- Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.
Was he, in fact, guilty of wrongdoing?
- Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?
Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment.
- Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.
Sami committed an offence.
- Sami bir suç işlemişti.
Everybody's fault is nobody's fault.
- Herkesin suçu kimsenin hatası değildir.
He convinced me that it was not his fault.
- Onun onun suçu olmadığına beni ikna etti.
Do not mistake sin with crime.
- Günahı suçla karıştırmayın.
In Singapore, one way to punish criminals is to whip them.
- Singapur'da suçluları cezalandırmanın bir yolu da onları kırbaçlamaktır.
He was charged to continue this job.
- O bu işe devam etmekle suçlandı.
It was an inside job.
- İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.
He was guilty of murder.
- O cinayetten suçluydu.
He was found guilty of murder.
- O cinayetten suçlu bulundu.
The increase in juvenile delinquency is a serious problem.
- Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.
Throwing eggs is a felony if the damage done by the eggs exceeds 400$.
- Yumurta atmak yumurtalar tarafından yapılan hasar 400 doları aşarsa bir suçtur.
What you're doing right now is a felony.
- Şu anda yaptığın şey bir suç.
Rape and sexual assault are crimes of violence.
- Tecavüz ve cinsel taciz şiddet suçlarıdır.
Rape is a horrible crime.
- Tecavüz korkunç bir suçtur.
Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor.
- Suç oranı sürekli olarak artıyor.