preceding.

İngilizce - Türkçe

preceding. teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

{i} avans

Tom'un patronu ona bir haftalık ücreti avans verdi. - Tom's boss advanced him a week's wages.

Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi. - The manager advanced him two weeks' wages.

{s} önce gelen

{i} gelişme

Tıptaki son gelişmeler dikkat çekiyor. - Recent advances in medicine are remarkable.

Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi. - Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.

{i} yükselme

{i} artış

önünde gitmek

yukarıda gösterilen

the preceding bundan evvelki

gelişim göstermek

{f} önce davranmak

-den üstün olmak

-den önde olmak

-den önce gelmek

den önce gelmek

{f} üstün olmak

-den önde yer almak

Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir. - The flash of lightning precedes the sound of thunder.

Şimşek gök gürültüsünden önce gelir. - Lightning precedes thunder.

Endeks bir önceki aya göre % 4 yükseldi. - The index rose 4% from the preceding month.

Endeks 120.5'e yükseldi, bir önceki aya göre %4 fazla. - The index advanced to 120.5, up 4% from the preceding month.

{f} önce gel

başlat/önce gel

{i} öncü

(fiil) ilerletmek, geliştirmek, yükseltmek, atamak, ilerlemek, artmak, gelişmek, ileri almak, öne almak [tar.], avans vermek, peşinat vermek, ileri sürmek, öne sürmek

(isim) ilerleme, gelişme, atılım, yükselme, avantaj, avans, artış, öncü

{f} atamak

{f} ileriye

ön ödeme/ilerleme

Dan, Linda'nın seksüel önerisini reddetti. - Dan rejected Linda's sexual advances.

Matbaanın icadı önemli bir teknolojik gelişmeydi. - The invention of the printing press was a major technological advance.

Peşin olarak ödemek zorundayız. - We have to pay in advance.

Peşin olarak ödemek zorunda olacaksın. - You're going to have to pay in advance.

in advance önde

{f} artmak; artırmak

Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar. - Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.

Japon endüstrisi savaştan beri büyük ilerlemeler kaydetti. - Japanese industry has made great advances since the war.

başlat/önce gel

{f} önce gelmek

(Mukavele) önde gelmek, önde olmak

{f} önce olmak

takaddüm etmek

önce vaki olmak

İngilizce - İngilizce

preceding. teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
precede: To have higher rank than (someone or something else)
precede: To go before, go in front of
preceding: Occurring before or in front of something else, in time, place, rank or sequence
On the preceding Monday Shobana had left on vacation.
precede: to happen first
precede: If one event or period of time precedes another, it happens before it. Intensive negotiations between the main parties preceded the vote The earthquake was preceded by a loud roar and lasted 20 seconds Industrial orders had already fallen in the preceding months
Preceding: to
precede: {v} to go before in rank or time
Preceding: advance
precede: be earlier in time; go back further; "Stone tools precede bronze tools"
precede: {f} go before, come before; be in front, be ahead of; predate, happen before
precede: come before; "Most English adjectives precede the noun they modify"
precede: To go before in place, rank, or importance
precede: If you precede someone somewhere, you go in front of them. He gestured to Alice to precede them from the room They were preceded by mounted cowboys
precede: go before, go in front of
precede: have higher rank than [someone or something else]
precede: move ahead (of others) in time or space be the predecessor of; "Bill preceded John in the long line of Susan's husbands"
precede: be the predecessor of; "Bill preceded John in the long line of Susan's husbands"
precede: To go before in order of time; to occur first with relation to anything
precede: come before; "Most English adjectives precede the noun they modify
precede: move ahead (of others) in time or space
precede: A sentence, paragraph, or chapter that precedes another one comes just before it. Look at the information that precedes the paragraph in question Repeat the exercises described in the preceding section. follow
precede: furnish with a preface or introduction; "She always precedes her lectures with a joke"; "He prefaced his lecture with a critical remark about the institution"
precede: To cause to be preceded; to preface; to introduce; used with by or with before the instrumental object
preceding: In the direction toward which stars appear to move
preceding: Going before; opposed to following
preceding: happening or coming before the time, place, or part mentioned = previous following preceding days/weeks/months/years
preceding: Occuring before or in front of something else, in time, place, rank or sequence
preceding: present participle of precede
preceding: preceding in time or order
preceding: existing or coming before
preceding: of a person who has held and relinquished a position or office; "a retiring member of the board"
preceding: {s} coming before, previous, prior
preceding: See Following, 2

preceding.

Heceleme

pre·ced·ing

Resimler

Google Resimler

Geçmiş

Favoriler

iOS

Android

Windows

Blog

© 1999-2025 Sesli Sözlük™

20 dilde online sözlük. 20 milyondan fazla sözcük ve anlamı üç farklı aksanda dinleme seçeneği. Cümle ve Videolar ile zenginleştirilmiş içerik. Etimoloji, Eş ve Zıt anlamlar, kelime okunuşları ve günün kelimesi. Yazım Türkçeleştirici ile hatalı Türkçe metinleri düzeltme. iOS, Android ve Windows mobil platformlarda online ve offline sözlük programları. Sesli Sözlük garantisinde Profesyonel çeviri hizmetleri. İngilizce kelime haznenizi arttıracak kelime oyunları. Ayarlar bölümünü kullarak çevirisini görmek istediğiniz sözlükleri seçme ve aynı zamanda sözlüklerin gösterim sırasını ayarlama imkanı. Kelimelerin seslendirilişini otomatik dinlemek için ayarlardan isteğiniz aksanı seçebilirsiniz.