We're a week ahead of schedule.
- Programın bir hafta ilerisindeyiz.
Your ideas are ahead of the times.
- Senin düşüncelerin zamanın ilerisinde.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
The men began to march forward.
- Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.
I dared not go forward.
- İleri gitmeye cesaret edemedim.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
We saw another ship far ahead.
- İleride başka bir gemi gördük.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
He shook his head back and forth.
- Başını ileri geri salladı.
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
Hey, remember the progressive one?
- Hey, ilerici olanı hatırlıyor musunuz?
Tom is very progressive, isn't he?
- Tom çok ilerici, değil mi?