The burden is light on the shoulder.
- Sorumluluk omuzda hafiftir.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
I have a mild headache.
- Hafif bir baş ağrım var.
I was mildly disappointed.
- Hafifçe bir hayal kırıklığına uğradım.
Ten people were slightly injured in the accident.
- On kişi kazada hafif yaralandı.
A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
Tom tapped on the window.
- Tom pencereye hafifçe vurdu.
Tom felt someone tap him on the shoulder.
- Tom birinin hafifçe omuzuna dokunduğunu hissetti.
I think you underestimate us.
- Sanırım bizi hafife alıyorsun.
I think you underestimate them.
- Sanırım onları hafife alıyorsun.
She gave the door a gentle push.
- O, kapıyı hafifçe itti.
The candle's flame is flickering in the soft breeze.
- Mumun alevi hafif rüzgarda titriyor.
Tom whispered softly to Mary.
- Tom Mary'ye hafifçe fısıldadı.
Tom doesn't give advice lightly.
- Tom hafifçe tavsiye vermez.
Tom kissed Mary lightly on the lips.
- Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.