yolluk

listen to the pronunciation of yolluk
Turkish - English
fare
travelling allowance
provisions for a journey
travelling expenses
hall rug
travelling rug
(Askeri) mileage allowance
travel allowance
present given to a departing traveler
runner (rug used to carpet a hall or staircase)
food for a journey, provisions, victuals
provisions for a journey; travelling allowance, travelling expenses; travelling rug, hall rug
(something) suitable for use as a runner
carpet runner
yol
manner
yol
road

This road leads you there. - Bu yol sizi oraya götürür.

I can't see the road signs in this fog. - Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.

yol
{i} path

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

yol
{i} track

You are way off the track. - Sen yoldan çıkmışsın.

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

yol
way

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

yolluk avansı
(Askeri) travel allowance advance
yolluk ve temsil harcamaları
(Ticaret) business allowance
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

Where does this trail go to? - Bu keçi yolu nereye gidiyor?

yol
{i} approach

Our plane was dangerously approaching the Turkish Airlines airliner. - Uçağımız tehlikeli bir biçimde Türk Hava Yolları uçağına yaklaşıyordu.

This road is the only approach to the city. - Bu yol şehre giden tek yoldur.

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

What time do we leave? - Biz ne zaman yola çıkarız?

Whichever way you take, it'll take you the same time. - Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

I can't decide which route to take to Boston. - Boston'a hangi yoldan gideceğime karar veremiyorum.

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

The road runs from Tokyo to Osaka. - Yol Tokyo ve Osaka arası çalışır.

A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train. - Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

yol
solution

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

yol
meatus
yol
ways

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

They wanted to try new ways of living. - Onlar yaşam için yeni yollar denemek istediler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

This morning I went to the airport in order to see my cousin off. - Bu sabah kuzenimi yolcu etmek için havaalanına gittim.

yol
streak
yol
means

We have to use every means to persuade him. - Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

The line was huge and stretched all the way around the block. - Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu.

Tom knew he was crossing the line, but he couldn't help himself. - Tom demir yolu hattını geçtiğini biliyordu ama kendini tutamadı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Where does this road lead to? - Bu yol nereye götürür?

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

The way of the samurai is found in death. - Samuray'ın yolu ölümde bulunur.

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

yol
way for
yol
via

Tom goes from Boston to Chicago with his car via the usual route. - Tom her zamanki yolla arabasıyla Boston'dan Chicago'ya gidiyor.

You want to go via the tunnel? - Tünel yoluyla mı gitmek istiyorsun?

terhis yolluk bedeli
(Askeri) severance allowance
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

We are going on a journey next month. - Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.

yol
walk

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

They walked along the road three abreast. - Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened. - Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

yol
access

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

One way to lose weight is to eat less. - Kilo vermenin tek yolu daha az yemektir.

Tom is looking for an easy way to lose weight. - Tom kilo vermek için kolay bir yol arıyor.

Turkish - Turkish
Yolculukta yenmek için hazırlanan yiyecek
Yol masrafı, harcırah: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları kanunla düzenlenir."- Anayasa
Yere serilen ince uzun kilim, halı veya keçe
Yolcuya verilen armağan
Yol masrafı, harcırah
harcırah
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolluk
Favorites