I just want to hold her hand.
- Sadece onun elini tutmak istiyorum.
Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
I didn't mean to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak niyetinde değildim.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
It wasn't my idea to hire her.
- Onu tutmak benim fikrim değildi.
Tom wanted to hire us both, but he said he could only hire one of us.
- Tom ikimizi de tutmak istedi, ancak yalnızca bizden birini tutabileceğini söyledi.
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
I don't have a lot of work, but it's enough to keep me in the office this week.
- Bir sürü işim yok ama bu hafta beni ofiste tutmak için yeterli.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
This looks like a good spot for fishing.
- Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
I'd like to keep it that way.
- Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
I make sure to keep my computer secure.
- Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
It's an American tradition to make a wish on your birthday.
- Doğum gününde dilek tutmak bir Amerikan geleneğidir.
Sami came to mourn Layla.
- Sami, Leyla'ya yas tutmak için geldi.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
He held a pen in his hands.
- O, elinde bir kalem tutuyor.
They held her in high esteem as their benefactor.
- Onlar, hayırseverleri olarak onu yüksek itibarda tuttu.
Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
The most dangerous thing Tom ever wanted to try to do was to hold a poisonous snake.
- Tom'un şu ana kadar yapmayı denemek istediği en tehlikeli şey zehirli bir yılanı tutmaktı.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
Never take a blind man's arm. Let him take yours.
- Asla kör bir adamın kolunu tutmayınız. O sizinkini tutsun.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
How much does a beer cost?
- Bir bira ne kadar tutar?
The cost of the air fare is higher than of the rail fare.
- Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
She screamed with horror as someone took hold of her arm.
- Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
Sami tried to get hold of his brother.
- Sami erkek kardeşini tutmaya çalıştı.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
Tom tried to hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Tom isn't good at keeping secrets.
- Tom sır tutmakta iyi değildir.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.