The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
I didn't mean to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak niyetinde değildim.
Ecology is very important to keep our world safe.
- Ekoloji dünyamızı güvende tutmak için çok önemlidir.
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
It wasn't my idea to hire her.
- Onu tutmak benim fikrim değildi.
I want to hire a servant.
- Bir hizmetçi tutmak istiyorum.
He had worked hard to keep Kansas peaceful.
- Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
I'd like to keep expenses down.
- Giderleri düşük tutmak istiyorum.
I'd like to keep it that way.
- Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
Don't make promises that you don't intend to keep.
- Tutmak niyetinde olmadığın sözler verme.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Sami came to mourn Layla.
- Sami, Leyla'ya yas tutmak için geldi.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
They held her in high esteem as their benefactor.
- Onlar, hayırseverleri olarak onu yüksek itibarda tuttu.
The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturuldu.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
The most dangerous thing Tom ever wanted to try to do was to hold a poisonous snake.
- Tom'un şu ana kadar yapmayı denemek istediği en tehlikeli şey zehirli bir yılanı tutmaktı.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
Don't always take sides with him.
- Her zaman onun tarafını tutma.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
I would like to know how much it costs.
- Ne kadar tuttuğunu bilmek isterim.
How much does a beer cost?
- Bir bira ne kadar tutar?
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
She screamed with horror as someone took hold of her arm.
- Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
I hope I can hold on to my job.
- Sanırım mesleğime tutunabilirim.
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
Sami tried to get hold of his brother.
- Sami erkek kardeşini tutmaya çalıştı.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
My brother is holding a camera in his hand.
- Erkek kardeşim elinde bir kamera tutuyor.
The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Keeping a diary is a good habit.
- Bir günlük tutmak iyi bir alışkanlıktır.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.