Tom iş için uygun çocuktur.
 - Tom is the proper boy for the job.
IPad Flash içeriği ile web sayfalarını uygun şekilde görüntüleyebilseydi, benim için mükemmel bir çözüm olurdu.
 - The iPad would be a perfect solution for me if it could properly display web pages with Flash content.
O, söyleyecek münasip bir şey değil.
 - That's not a proper thing to say.
Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
 - The facts weren't properly understood.
Arazi neredeyse tamamen yabani böğürtlen çalılarla kaplanmıştı.
 - The property was almost completely overgrown with wild blackberry bushes.
Uygun elbiseler iş yerinde çok önemlidir.
 - Proper clothes count for much in business.
Mary aristokrat ve terbiyeli bir bayan.
 - Mary is an aristocrat and a proper lady.
Bu çok büyük bir özellik.
 - It's a very large property.
Buraya giremezsin. Bu özel bir mülkiyet.
 - You are not allowed here. This is private property.
İyi sağlık düzgün beslenme ve ölçülü egzersizden ibarettir.
 - Good health consists of proper eating and moderate exercise.
Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
 - Tom doesn't know how to treat his employees properly.
Oğlum henüz doğru olarak toplama yapamıyor.
 - My boy can't do addition properly yet.
Hadi bunu doğru düzgün yapalım.
 - Let's do this properly.
Dişini doğru dürüst fırçalıyor musun?
 - Are you brushing your teeth properly?
Aptal numarası yapma. Soruma doğru dürüst cevap ver.
 - Don't play dumb. Answer my question properly!
Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
 - The facts weren't properly understood.
Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
 - A proper gentleman brings his lady red roses.
Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
 - Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
A very proper young lady.
mathematics,  physics Eigen-; designating a function or value which is an eigenfunction or eigenvalue.
When I realized I was wearing my shirt inside out, I felt a proper fool.