kadar

listen to the pronunciation of kadar
Turkish - English
as well as

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

The rich have troubles as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.

as as
as near as
as big as

Belgium is not as big as France. - Belçika Fransa kadar büyük değildir.

I am about as big as my father now. - Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.

as much

Few things give us as much pleasure as music. - Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

so as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning. - Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.

something like

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

Nobody will pay that much for something like that. - Hiç kimse öyle bir şey için o kadar çok ödemeyecek.

or so

What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else? - Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?

Ten to one it'll clear up in an hour or so. - Bire karşı on bir saate kadar hava açılacak.

insomuch as
some

You must keep the plan secret until someone notices it. - Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive. - Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.

amount

Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week. - Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.

What does the bill amount to? - Fatura ne kadar tutuyor?

as much ... as
degre

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

amounting
as... as
about

The population of Italy is about half as large as that of Japan. - İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.

Don't worry about money so much. - Para için o kadar çok kaygılanma.

degree

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

proportion
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
up to

My son can already count up to one hundred. - Oğlum şimdiden yüze kadar sayabiliyor.

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
as much as

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

He earns three times as much as I do. - O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.

more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
as
inasmuch as
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
until

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

You can wait until the cows come home! - İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!

as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
so
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
(süre) by
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
amount; much: O kadar ver. Give that amount
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
pending
till

She didn't know the information till she met him. - Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.

I cannot start till six o'clock. - 06:00 ya kadar başlayamam.

so long as

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

as far as

Don't race the car. We want to make it go as far as possible. - Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.

As far as I remember, he didn't say that. - Hatırladığım kadarıyla, o onu söylemedi.

up to the
untill
as many

You should read as many books as you can. - Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.

She has as many stamps as I. - O, benim sahip olduğum kadar çok sayıda pula sahip.

as ... as
to from
while

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

to
upto
up
when

When I was young, I tried to read as many books as I could. - Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.

No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career. - Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.

-e kadar
till
kadar güçlü
as strong as
kadar düzenli
as regular as
kadar süre
by
kadar çirkin
as ugly as
kadar çılgın
as mad as
kadar özgür
as free as
kadar az
as few as
kadar durmak yok
no stopping till
kadar olmak
it's as if, consider that - "Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum." - "Thanks; consider me as having drunk a cup just the same."
kadar güvenilir
as secure as
kadar ileri gitmek
go too far
Kafdağı'na kadar
1. to the ends of the earth. 2. to the bitter end
kahvaltı dahil bir gecelik ne kadar
How much for a night including breakfast
kahvaltı dahil bir oda ne kadar
How much for a room including breakfast
kanının son damlasına kadar
to the bitter end
kapı kadar
huge, enormous
kapıya kadar geçirmek
show out
kapıya kadar geçirmek
show smb. to the door
kapıya kadar geçirmek
see smb. to the door
kapıya kadar geçirmek
to see sb out
kapıya kadar uğurlamak
to show sb out
karavan için ücretiniz ne kadar
What is the charge for a trailer
kart gönderme posta ücreti ne kadar
What's the postage on a postcard
kazık kadar
lanky, gangly, huge
kazık kadar
(person) who's grown up (but still behaves childishly)
kaşık kadar emaciated
(face)
-e kadar
by the time
ağzına kadar dolu olmak
brim
başından sonuna kadar
all the way
bu kadar
this

She'd never been this frightened before. - O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.

I've never woken up this early. - Hiç bu kadar erken kalkmadım.

yeteri kadar
enough

This book is easy enough for me to read. - Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.

They did not have enough gold. - Onların yeteri kadar altını yoktu.

-e kadar
through
-e kadar
until
-e kadar
down to
-e kadar
to
-ye kadar
until
bu kadar
that's it

I believe that's it for now. - Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.

That's it. I've done all I can do. - Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.

bu kadar
that

That's enough. I don't want any more. - Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.

That's enough for today! - Bugünlük bu kadar yeter.

e kadar
by the time
e kadar
(Havacılık) through
hepsi bu kadar teşekkürler
that's all
inceye kadar
until
nereye kadar?
how far

How far do I have to go? - Nereye kadar gitmek zorundayız?

How far are you willing to take this? - Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?

yeteri kadar
sufficiently
-e kadar
up to
ardına kadar
wide

Keep your eyes wide open! - Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.

Tom opened his eyes wide. - Tom gözlerini ardına kadar açtı.

ardına kadar açık
wide

Keep your eyes wide open! - Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.

Fadil found the door wide open. - Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.

-den -e kadar
from to
-e kadar
up
-e kadar
by
-e kadar
thru
-e kadar
as well as
-e kadar
pending
-e kadar
as far as
bacak kadar
squat
bacak kadar
very short
bacak kadar
tiny
bit kadar
tiny
bit kadar
very small
bu kadar
this thing
bu kadar
that much

Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much. - Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.

I'm not going to eat that much. - Bu kadar fazla yemeyeceğim.

bu kadar
this quantity
bu kadar
such

I've never had such a large sum of money. - Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.

Stop being such dolts. - Bu kadar aptal olmayı bırak.

bu kadar
is that all
dibine kadar gömülmek
(deyim) entangle with
dize kadar
(deyim) knee-deep
e kadar
(Havacılık) up
e kadar
(Havacılık) thru
e kadar
down to
e kadar giden
date back
elden geldiği kadar
with might and main
elinden geldiği kadar çabuk
as fast as he could lick
en ince ayrıntısına kadar
blow-by-blow
en ince detayına kadar
in depth
en ince noktasına kadar
up to the mark
eve kadar optik lif
(Bilgisayar,İnşaat) fiber to the home
hepsi bu kadar
that's all
herkes kadar iyi
(deyim) with the best of them
mümkün olduğu kadar
all the way
mümkün olduğu kadar erken
as early as possible
mümkün olduğu kadar yakın
as near as possible
mümkün olduğu kadar çabuk
as soon as
mümkün olduğu kadar çok
as much as possible
ne kadar
how long

How long will you remain in London? - Londra'da ne kadar kalacaksın?

How long did they live in England? - Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?

ne kadar süre
how long

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

Tom asked me how long my parents had been married before they separated. - Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.

parmak kadar
small
ta -e kadar
clear to
tepeden tırnağa kadar
from head to toe
tepeden tırnağa kadar
from head to foot
yeteri kadar vermemek
stint
yeteri kadar çok
substantially
yeterli kadar
sufficiently
yeterli kadar
adequately
yeterli kadar
sufficient
yolun sonuna kadar
all the way
zerre kadar
a modicum of
zerre kadar
in the slightest degree
zerre kadar
(Dilbilim) at all
zerre kadar
shadow of
zerre kadar
not at all
zerre kadar değil
not in the least
zerre kadar şüphe kalmamak
without a shadow of a doubt
ne kadar uzun
how long

How long is this pencil? - Bu kalem ne kadar uzundur?

How long that bridge is! - Köprü ne kadar uzunmuş!

-a kadar
-Up
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
(Atasözü) Cheats never prosper
akıl almayacak kadar çok
as much as you can't even imagine
avuç içi kadar
palms up
bir dereceye kadar
certain extent
bu ne kadar
How much of this
cehenneme kadar yolun var
go to hell
en ince ayrıntısına kadar, etraflıca
thoroughly, thoroughly
ne kadar
how

How much money do you want? - Ne kadar para istiyorsun?

She told me how it was wrong to steal. - O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.

ne kadar yazık
What a shame!
ne kadar çok
how much
pek o kadar değil
Not so much
sonrasına kadar
Until after
sonuna kadar
end

You don't have to stay to the end. - Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.

The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week. - Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.

öyle, o kadar, o derece
So, so, so deeply
şimdilik bu kadar
That's all for now
ne kadar erken o kadar iyi
the sooner the better
ne kadar çabuk olursa o kadar iyi
the sooner the better
ne kadar çok olursa o kadar iyi
the more the better
English - English
{i} family name
Turkish - Turkish
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
Dek, değin
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
Denli
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
Büyüklüğünde, genişliğinde
Miktarda, derecede
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
Süre belirtir
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
Ölçüsünde, derecesinde
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
ila
abdalın dostluğu köy görünceye kadar
(deyim) Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisini keser
English - Turkish

Definition of kadar in English Turkish dictionary

till kadar
para çekmecesi, kasa
till kadar
(toprağı) sürmek, işlemek
kadar
Favorites