imkansız

listen to the pronunciation of imkansız
Turkish - English
impossible

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

It was impossible to understand his questions. - Onun sorularını anlamak imkânsızdı.

unfeasible
impossible, out of the question olanaksız
impossible, not possible
fabulous
no go
out of the question
unthinkable
chimerical
mission impossible
ımpossible
absurd

You cannot achieve the impossible without attempting the absurd. - Sen saçmayı denemeden imkansıza ulaşamazsın.

unthink
nogo
soap
imkan
opportunity
imkân
{i} possibility

Tom has been sentenced to life in prison without the possibility of parole. - Tom, şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapse mahkum edildi.

imkansız kılmak
(Hukuk) preclude
imkânsız işe girişmek
squere the circle
imkânsız şey
impossibility
imkân
{i} facility
imkan
means

Utopia today means a realisable impossibility. - Bugün ütopya gerçekleşebilir bir imkansızlık anlamına geliyor.

I live above my means. - İmkanlarımın üstünde yaşıyorum.

imkân
{i} chance

This is your only chance. - Bu senin yegâne imkâniyetin.

girilmesi imkansız (kale)
impenetrable
imkan
capability
imkan
potential
imkân
facilities
imkân
potentiality
başarılması imkansız
impossible to succeed
imkan
facilities
imkân
(phil.) contingency
bunu tamir etmek imkânsız
It's impossible to fix it
devri imkansız konşimento
(Ticaret) nonnegotiable bill of lading
gerçekleşmesi imkânsız
utopian
gerçekleşmesi imkânsız düşünce
chimera
gerçekleşmesi imkânsız düşünce
utopia
imkan
wherewithal
imkân
handle

There's no way I can handle this by myself. - Tek başıma bununla başa çıkabilmemin imkanı yok.

imkân
possibility; opportunity, chance; means olanak
imkân
feasibility
imkân
the possible
imkân
opportunity, chance
imkân
phil. contingency
imkân
possible

It is not possible to conceive without perceiving. - algılama olmadan yaratmak imkansızdır.

Tom's trying to make the impossible possible. - Tom imkansızı mümkün hale getirmeye çalışıyor.

imkân
potential
iyileşmesi imkânsız
remediless
kazanması imkânsız
out of the running
kazanması imkânsız olmak
be out of the running
neredeyse imkânsız
well nigh impossible
tahmini imkânsız şey
imponderable
telafisi imkânsız
irreparable, irremediable
telâfisi imkânsız
beyond retrieve
telâfisi imkânsız
past retrieve
Turkish - Turkish
İmkânı olmayan, olma veya gerçekleşme durumu bulunmayan
muhal
imkan
Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak
imkan
Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak: "Bunu bizden gizlemelerinin imkânı var mıdır?"- H. C. Yalçın
imkân
(Osmanlı Dönemi) mümkün olma, olacak halde bulunma; inanç esaslarından bahseden kelâm ilminde, Allah'ın varlığını ispatlamak için kullanılan bir delile verilen isim
İMKÂN
(Osmanlı Dönemi) Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak. Bak: Hudus
imkansız
Favorites