Definition of gibi in Turkish English dictionary
- {s} like
It sounds like they're not going to leave.
- Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
This smells like cheese.
- Bu, peynir gibi kokuyor.
- as
- such as
Man fears disasters such as floods and fires.
- İnsan su baskınları ve yangınlar gibi felaketlerden korkar.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- as if
- around
After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.
- kind of
What kind of woman could love a guy like Tom?
- Tom gibi bir adamı ne tür bir kadın sevebildi.
We were unsure what kind of person Tom would be and whether he would like living in the same house as us.
- Tom'un ne tür bir insan olacağından ve bizim gibi aynı evde oturmayı isteyip istemeyeceğinden emin değildik.
- sort of
- the way (that)
- as is
- as well as
- after the fashion of
- in the manner that
- as it were
- in the manner
- in such a way that
- in the way (that)
- about
- in the way that
- as good as
- such
- in such a manner that
- (Ticaret) direct taxes
- just as
- as though
- all but
- (after a predicate) almost, nearly, somewhat: Bugün ateşim yok gibi. Today I have almost no fever
- as soon as: Yemeği yediği gibi sofradan kalktı. He got up from the table as soon as he finished eating
- something like
Seeing that movie is something like taking a trip to India.
- Filmi izlemek Hindistan'a bir yolculuk yapmak gibi bir şeydir.
We should make something like that.
- Bunun gibi bir şey yapmalıyız.
- in the fashion
- as befits: İnsan gibi davranmalısın. You should behave as befits a human being
- like, such ... as, such as; as; as if, as though; kind of; (zaman) about, around
- like, as: Dediğim gibi yap. Do as I say
- as if, as though: Sanki kıtlık olacakmış gibi yiyecek depo ediyorlar. They're storing food as if there is going to be a famine
- like: çocuk gibi like a child
- wise
- homo-
- the way that
- much like
- as like as
- like a
- some like
- para-
- -like
- look like
Those twins look like two peas in a pod.
- Şu ikizler bezelyedeki iki tane gibi benziyorlar.
Tom doesn't look like he's having any fun.
- Tom eğleniyor gibi görünüyor.
- as you
Either be as you seem or seem as you are.
- Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.
I'll do as you advise.
- Tavsiye ettiğiniz gibi yapacağım.
- quasi
- {f} feels like
- ive
- homo
Between ourselves, he seems to be a homosexual.
- Aramızda kalsın, o bir homo gibi görünüyor.
- instar
- yapar gibi görünmek
- pretend
I'm tired of pretending.
- Yapar gibi görünmekten bıktım.
- canavar gibi
- monstrous
- köle gibi çalışmak
- slave
- solucan gibi kıvrılarak ilerlemek
- worm
- sarkaç gibi sallanmak
- oscillate
- gibi gelmek
- appear
- gibi gelmek
- sound like
- gibi gelmek
- to seem, to appear, to sound (like)
- gibi görünmek
- seem
Dan didn't want to seem shy.
- Dan utangaç gibi görünmek istemiyordu.
People always seem to enjoy talking about other people's problems.
- İnsanlar her zaman başka insanların sorunları ile ilgili konuşmaktan zevk alıyor gibi görünmektedirler.
- gibi görünmek
- appear
- gibi gözükmek
- seem
- gibi gelmek
- (Dilbilim) seem as
- gibi gelmek
- sound
- gibi gelmek
- feel
- gibi gelmek
- (Dilbilim) come across as
- gibi görmek
- regard
- gibi görünmek
- appear to be
- gibi görünmek
- look like
- gibi görünmek
- purport
- gibi görünmek
- semble
- gibi görünmek
- look as if
- gibi görünmek
- make out
- gibi görünmek
- seem like
- gibi görünmek
- affect
- gibi davranmak
- to affect, to pretend
- gibi geliyor
- it seems
It seems that I have lost my keys.
- Anahtarlarımı kaybettim gibi geliyor.
It seems to me that we should go now.
- Bana şimdi gitmemiz gerekiyor gibi geliyor.
- gibi gelmek
- seem as if
- gibi gelmek
- to seem to (one), appear to (one): Bu iş bitmez gibi geliyor bana! It seems to me that this job will never end!
- gibi gelmek
- strike
- gibi gelmek
- seem like
- gibi görmek
- regard as
- gibi görünen
- seeming
- gibi görünmek
- to look like, to look as if, to appear
- gibi göstermek
- simulate
- gibi göstermek
- put it on
- gibi güvenilir
- as secure as
- gibi hareket etmek
- demean oneself
- gibi olmak
- come close to
- gibi olmak
- to be as though: Ameliyattan sonra yeniden doğmuş gibi oldum. After the operation it was as though I had been reborn
- gibi yapmak
- to pretend (to do something): Babası odaya girince ders çalışır gibi yaptı. When his father entered the room, he pretended to be studying
- gibi yapmak
- make as if to
- gibi yapmak
- to pretend, to feign
- girdap gibi dönen
- vortical
- girdap gibi dönmek
- swirl
- girdap gibi kaynama
- gurgitation
- mış gibi
- as if
- buz gibi
- icily
Tom stared at Mary icily.
- Tom Mary'ye buz gibi baktı.
- dev gibi
- giant
- her zaman olduğu gibi
- as usual
Tom and Mary were wasting time, as usual.
- Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.
You look very pretty, as usual.
- Her zaman olduğu gibi çok güzel görünüyorsun.
- kubbe gibi
- domed
- peri gibi
- fairy
She looked like a fairy in her beautiful white dress.
- Güzel beyaz elbisesi içinde bir peri gibi görünüyordu.
- temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp ortaya koymak
- rehash
- ahır gibi ev
- pigsty
- aksi gibi
- unfortunately
- ata biner gibi oturma
- straddle
- ayı gibi
- bearish
- aç kurt gibi yemek
- wolf
- balmumu gibi
- waxy
- balık gibi
- fishy
- beni olduğum gibi kabul et
- take me as i am
- bok gibi
- filthy
- boru gibi ses
- blare
- buz gibi
- ice-cold
Tom fell into the ice-cold water of the river.
- Tom nehrin buz gibi suyuna düştü.
When I got home, I had a nice, ice-cold shower.
- Eve döndüğümde, buz gibi soğuk bir duş aldım.
- dağ gibi
- huge
- dev gibi
- titanic
- ev gibi
- cosy
- gibi davranmak
- affect
- gibi görün
- {f} purport
- gibi görün
- sham
- gölge gibi takibetmek
- shadow
- her zamanki gibi
- as usual, as ever as
- hiyeroglif gibi
- hieroglyphic
- kapı gibi
- burly
- kayar gibi gitmek
- skim
- kehanet gibi
- prophetic
- kont gibi stylishly dressed
- (man)
- kürdan gibi
- skinny
- kıl gibi
- capillary
- lapa gibi
- mushy
The banana was brown and mushy.
- Muz kahverengi ve lapa gibiydi.
- mantar gibi çoğalma
- mushrooming
- ot gibi yaşama
- vegetation
- ot gibi yaşamak
- vegetate
I'd rather die now than vegetate for fifty more years.
- Elli yıl daha ot gibi yaşamaktansa şimdi ölmeyi tercih ederim.
- pelte gibi ezilmiş olma
- squash
- pırlanta gibi insan
- daisy
- rüya gibi şey
- dream
- yıldız gibi
- stellar
- çelik gibi
- steel
He has a will of steel.
- Çelik gibi bir iradesi var.
- çöp gibi
- angular
- çığ gibi büyümek
- snowball
- şeytan gibi göstermek
- demonize
- anne gibi davranmak
- mother
- gibi gelmek
- {f} seem
- hayalet gibi
- spooky
- ..gibi görünmek
- appear to
- ahtapot gibi
- persistent
- aksi gibi
- as bad luck
- alev gibi parlak
- flamboyant
- alev gibi yalayıp geçmek
- lick
- ambar gibi (yer)
- cavernous
- anırır gibi bağırmak
- bray
- asker gibi
- soldierly
- aslan gibi
- strongly built
- aslan gibi
- healthy
- aslan gibi
- sturdy
- baba gibi
- paternally
- badem gibi
- fresh and crisp
- badem gibi
- (Gıda) fresh and crips
- bebek gibi
- infantile
- bebek gibi
- doll-like
- bebek gibi
- beautiful
- benim gibi
- such as i
- beygir gibi
- awkward
- biber gibi
- hot
- billur gibi
- crystal clear
- billur gibi
- crystalline
- bulut gibi sarhoş
- dead drunk
- bunun gibi
- soaring
- bunun gibi
- such like
- buz gibi
- (Konuşma Dili) regular
- buz gibi
- as cold as ice
Jackson's eyes grew as cold as ice.
- Jackson'ın gözleri buz gibi soğuklaştı.
My hands and feet were as cold as ice.
- Ellerim ve ayaklarım buz gibi soğuktu.
- buz gibi
- wintry
- buz gibi
- (deyim) stone-cold
- buz gibi
- brumal
- bıldırcın gibi
- short and plump
- cehennem gibi
- hellishness
- cehennem gibi
- boiling hot
- cehennem gibi
- sweltering
- ceviz gibi kabuklu yemiş
- nut
- ceviz gibi yemişlerin kabuğu
- nutshell
- ceylan gibi
- slender
- cin gibi
- shrewd
- dalga gibi
- undulatory
- deli gibi
- rabidly
- deli gibi
- hysterically
Tom laughed hysterically for no reason.
- Tom nedensizce deli gibi güldü.
- deli gibi
- like crazy
I'm working like crazy to make sure I have enough time.
- Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
Tom ran like crazy to catch the last train.
- Tom son trene yetişmek için deli gibi koştu.
- deli gibi
- mad
He is madly in love with that girl.
- O kıza deli gibi âşık.
Tom worked like a madman.
- Tom bir deli gibi çalıştı.
- deli gibi (hızlı)
- (deyim) like crazy
- deli gibi sevinmek
- (deyim) be over the moon
- deli gibi sevmek
- be mad about
- deli gibi sevmek
- (deyim) head over heels in love
- deli gibi âşık
- infatuated
- deli kızın çeyizi gibi
- (deyim) higgledy-piggledy
- demir gibi
- cast-iron
- demir gibi
- tough
- dipsiz gibi görünen yer
- abyss
- domuz gibi
- sturdy
- domuz gibi
- pigheaded
- domuz gibi
- obstinate
- domuz gibi
- strong
- domuz gibi ses çıkarmak
- grunt
- domuz gibi yemek
- pig out
- duman gibi
- smoky
- elif gibi
- slender
- elma gibi
- ruddy
- elma gibi
- rosy
- elmas gibi
- pure
- elmas gibi
- innocent
- elmas gibi sert ve parlak
- adamantine
- erimek (şeker gibi)
- dissolve
- erkek gibi
- butch
- erkek gibi
- masculine
- eskisi gibi
- the way it used to be
- eskisi gibi
- like former
- fasulye sırığı gibi
- gangling
- fidan gibi
- willowy
- fitil gibi
- stewed
- fitil gibi
- blind drunk
- fitil gibi sarhoş
- (deyim) as drunk as a lord
- fosfor gibi parıldayan
- phosphorescent
- fırın gibi
- (deyim) like an oven