çıkmak

listen to the pronunciation of çıkmak
Turkish - English
go out

I don't want to go out. - Ben dışarı çıkmak istemiyorum.

I would rather stay at home than go out. - Dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.

get out

Tom told me he couldn't wait to get out of there. - Tom bana oradan çıkmak için bekleyemediğini söyledi.

The lion struggled to get out of his cage. - Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti.

{f} exit
{f} stem
(Hukuk) emanate
come off

The lid doesn't want to come off. - Kapak çıkmak istemiyor.

to get out, to go out; to leave; to come off, to come away; to climb (up), to walk (up), to ascend, to mount, to scale; to be found; to cost; to amount to; to be enough for; to go up, to increase, to rise; to be dislocated; to stick out; to appear; to spr" " patlak vermek; (rüya) to come true; (fırsat, vb.) to come along; (dedikodu, söylenti) to start; (diş, sivilce) to erupt; (güneş, ay, yıldızlar) to rise, to come out, to come up; (fotoğraf) to come out; (raydan, yoldan) to go off
to go out in order to, go out to (do something): Köpeğini aramaya çıktı. She went out to look for her dog
to result from, be the fruit of
come out

You have to come out of there. - Oradan çıkmak zorundasın.

Do you want to come out and play? - Dışarı çıkmak ve oynamak ister misin?

(Matematik) to be subtracted from
(for one sort of thing) to be found in (another thing); (for a particular sort of person) to be found in or among (a group of persons): Sütte zararlı mikroplar çıktı. Harmful microbes were found in the milk
climb

It is healthier to climb the stairs. - Merdiven çıkmak daha sağlıklıdır.

Tom had always wanted to climb Mt. Fuji, but until now, had not found the time to do so. - Tom her zaman Fuji Dağı'na çıkmak istemişti fakat şimdiye kadar, bunu yapmak için zaman bulamamıştı.

(for something) to extend as far as (a specified place)
rise
go with
step out
(for one thing) to come from, be made from, be produced from (another)
ascend
(for a stain) to come out, disappear
(for one person) to confront, oppose (another) (in a contest)
to climb; to climb up to
to go to (a place); to go on (an outing): Çarşıya çıktı. She's gone to the market. Tatile çıktılar. They've gone on vacation
occur
(for something) to appear, become visible; (for hair, a beard, seeds) to sprout
break out
to leave, depart (from) (a place)
go forth
(for a season, a month) to be at an end, be over
(duman vb.) puff out
date up
(for an order, a command) to be given; (for a law) to be made
to go to see (a government official, an important person) (in his/her office or reception room)
crop out
(for the sun, the moon) to rise
(for something) to come off; to fall off; to come loose
to play the rôle of, appear in the rôle of (a specified character)
(Konuşma Dili) to have a BM, defecate
walk out
to land at, disembark at; to deplane at; to detrain at
(for a color) to bleed, run; to come off on, stain
no longer to merit (the name he/she/it has gone by), cease to be (what he/she/it has been known to be): Palto olmaktan çıktı bu. You can no longer call this a coat
to have to spend, be obliged to spend (money)
(for someone) to come out of, emerge from (a situation) (in a specified state): Merak etme, bu işten kârlı çıkacağız. Don't worry; we're going to finish this job in the black
(for something) to come (one's) way: Piyangodan bana hiçbir şey çıkmadı. I won nothing whatsoever in the lottery. Bugün bana postadan mektup çıktı. I happened to get a letter today
break through
(for there to be enough of one thing) to make another or to meet a need: Bu kumaştan bir ceket çıkar mı? Is there enough of this cloth to make a sport coat? Kiradan vergi paramız çıkar mı? Will the rent be enough to cover our taxes?
(for a part of the body) to be dislocated, suffer dislocation
to cost (a specified amount)
for a drea
to build (a story of a building); to add (a story) to (a building)
(for a price, a temperature) to rise, increase
to go out with, date (someone)
flirt
quit

You don't get to quit. - Sen çıkmak zorunda değilsin.

Why do you want to quit? - Neden çıkmak istiyorsun?

(çıban vb) point
come up

I think it wouldn't be too hard to come up with a better system. - Sanırım daha iyi bir sistemle ortaya çıkmak çok zor olmazdı.

to cease to be (the holder of a specified job): Memurluktan çıkalı yirmi yıl oldu. I haven't been a government employee for twenty years
(for something, often something unpleasant) to occur, happen: Şimdi kavga çıkacak. There's going to be a quarrel now
move out

Sami wanted to move out. - Sami dışarı çıkmak istiyordu.

(topraktan) pullulate
(for news, a rumor) to circulate; (for a book, newspaper, etc.) to be published
step up
keep company with
to go out (of), come out (of), emerge (from)
come on
(for something) to become available at a specified time or to come into being for the first time: Maaşlar yarın çıkacak. We can get our salaries tomorrow. Çilek çıktı. Strawberries have come on the market. Kitap yeni çıktı. The book's just been published. Bilgisayar diye bir şey çıktı. They've come out with something called a ''computer.''
(sahne vb.) take to
(often with önüne or karşısına) unexpectedly to appear, unexpectedly to come on the scene, crop up, pop up
come about
başa çıkmak
cope

He didn't have enough experience to cope with the problem. - Onun sorunla başa çıkmak için yeterli deneyimi yoktu.

yola çıkmak
depart
ortaya çıkmak
show up
çıkmak (fırsat)
come along
çıkmak (leke)
come out
çırak çıkmak
to leave service with provision for the future; to complete one's apprenticeship
çığrından çıkmak
go off the rails
çığırından çıkmak
to go off the rails
çığırından çıkmak
(for things) to go too far; (for a project) to take a crazy course; (for someone) to go off on a tangent
ortaya çıkmak
arise
ortaya çıkmak
appear
başa çıkmak
handle

It's hard to handle crying babies. - Ağlayan bebeklerle başa çıkmak zordur.

I've had it. All I've done today is handle complaints. - Bıktım artık. Bugün bütün yaptığım şikayetlerle başa çıkmak.

başa çıkmak
help
dışarıya çıkmak
go out

It's fun to go out with her. - Onunla dışarıya çıkmak eğlenceli.

Would you like to go out for a drink after work? - İşten sonra bir içki için dışarıya çıkmak ister misin?

gün ışığına çıkmak
emerge
başa çıkmak
get over
ortaya çıkmak
turn up
ortaya çıkmak
emerge
yüzeye çıkmak
surface
viziteye çıkmak
to make one's rounds
aksilik çıkmak
to have a difficulty come up
baskın çıkmak
surpass
baskın çıkmak
extinguish
başa çıkmak
overcome
birden çıkmak
spring
dışarı çıkmak
step out
izine çıkmak
to go on vacation, take a vacation; to go on leave
keşfe çıkmak
scout
kokusu çıkmak
transpire
konu dışına çıkmak
digress
merdiven çıkmak
climb up stairs
olup çıkmak
end up
ortaya çıkmak
1. to appear, come on the scene. 2. (for something) to come to light
ortaya çıkmak
come forward
rotadan çıkmak
yaw
su yüzüne çıkmak
emerge
yola çıkmak
fare
yukarı çıkmak
ascend
yumurtadan çıkmak
hatch
çık
drop out of
dışarı çıkmak
go out

I don't want to go out. - Ben dışarı çıkmak istemiyorum.

Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun. - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.

çıkma
{i} rise
tatile çıkmak
holiday
(kemik) çıkmak
(Dilbilim) put out
arka çıkmak
back
birdenbire ortaya çıkmak
(Dilbilim) bob up
birdenbire çıkmak
pop out
dışarı çıkmak
protrude
eksik çıkmak
lacking
eksik çıkmak
be lacking
eksik çıkmak
fall short
elinden kaza çıkmak
cause an accident
girip çıkmak
frequent
girip çıkmak
stop by
gizlice çıkmak
sneak
isyan çıkmak
break out
konu dışına çıkmak
wander off
merdiven çıkmak
climb a ladder
merdiven çıkmak
ascend a ladder
merdiven çıkmak
move up a ladder
sahip çıkmak
(Politika, Siyaset) do something about
sahip çıkmak
(deyim) stake a claim on something
sahip çıkmak
(deyim) stake a claim to something
sidik yarışına çıkmak
keep up with the joneses
sonucu çıkmak
follow
sonunda ... çıkmak
prove
tahta çıkmak
come to the throne
tahta çıkmak
succeed to the throne
tahta çıkmak
inherit the throne
tahta çıkmak
ascend
taraf çıkmak
support
tren hattan çıkmak
jump the track
tren raydan çıkmak
jump the track
vitrine çıkmak
(Dilbilim) come out
yerinden çıkmak
come loose
yerinden çıkmak
displace
yerinden çıkmak
dislocate
çık
(Bilgisayar) break

I left home without having breakfast yesterday. - Ben dün kahvaltı etmeden evden çıktım.

He took a walk before breakfast. - O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.

çık
(Bilgisayar) escape

They wanted to escape on vacation. - Tatile çıkmak istediler.

Tom pointed to the fire escape. - Tom yangın çıkışını işaret etti.

çıkma
outing
çıkma
discharge
çıkma
(İnşaat) oriel
çıkma
(Coğrafya) outcropping
çıkma
(Coğrafya,Jeoloji) outcrop
çıkma
bow window
çıkma
detachment
çıkma
(Meteoroloji) looming
çıkma
(Mekanik) bracket
çıkma
(Bilgisayar) pop

Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen. - Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.

çıkma
(Jeoloji) exposure
çık
{f} exit

Everybody in the building headed for the exits at the same time. - Binadaki herkes aynı anda çıkışa yöneldi.

Emergency exits must be kept free of blockages for public safety. - Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.

çık
got out

When I got out of prison, Tom helped me get back on my feet. - Hapishaneden çıktığımda, Tom tekrar ayaklarımın üstünde durmama yardımcı oldu.

Tom got out of cleaning the bathroom. - Tom banyoyu temizlemekten çıktı.

çık
{f} exited

Sami exited the underground parking lot. - Sami yeraltı otoparkından çıktı.

Tom exited the tunnel at 80 miles an hour. - Tom saatte 80 mil hızla tünelden çıktı.

çık
went forth
çık
go out

I can't go out because I have a lot of homework. - Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.

I'm going to go out this afternoon. - Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım.

çık
move up
çık
emerge

Where is the emergency exit? - Acil çıkış kapısı nerede?

Russia had emerged as a second superpower. - Rusya ikinci bir süper güç olarak ortaya çıkmıştı.

çık
gone forth
çık
took off for
çık
go forth
çık
emanate
çık
take off for
çık
taken off for
çık
get out

I couldn't get out of my garage because there was a car in the way. - Yolda bir araba olduğu için garajımdan çıkamadım.

By the time you get out of prison, she'll have been married. - Sen hapishaneden çıkıncaya kadar o evlenmiş olacak.

çıkma
sponson
çıkma
marginal note
çıkma
emanation
çıkma
outbreak
çıkma
{i} emergence

Enlightenment is man's emergence from his self-incurred immaturity. - Aydınlanma, insanın kendi kendine maruz kaldığı olgunlaşmamışlıktan ortaya çıkmasıdır.

çıkma
annotation
çıkma
bay
çıkma
exit
çıkma
coving
çıkma
extrication
genizden çıkmak
twang
alışverişe çıkmak
shop

I was just about to go out shopping when you telephoned. - Sen telefon ettiğinde ben sadece alışverişe çıkmak üzereydim.

başa çıkmak
Get over, handle, overcome, cope, help
evden çıkmak
to leave the house
lambadan çıkmak
bottle out
omuzu çıkmak
to shoulder and exit
ortaya çıkmak, farkına varılmak, anlaşılmak
appeared to be aware, be understood
yurtdışına çıkmak, ülkeden ayrılmak
to go abroad, to leave the country
şişeden çıkmak
bottle out
çık
quit

She advised him to take a long holiday, so he immediately quit work and took a trip around the world. - O, ona uzun bir tatile çıkmasını tavsiye etti, bu yüzden o, derhal işi bıraktı ve dünya yolculuğuna çıktı.

Tom couldn't quite make out what the sign said. - Tom işaretin ne anlama geldiğini tam olarak çıkaramadı.

çık
exeunt
çıkma
towel (put on when one is ready to leave the bathing room of a Turkish bath)
çıkma
going out bow window, balcony; projection, promontory; marginal note derkenar
çıkma
arch. projection, any structure projecting from the wall face of a building
çıkma
withdrawal
çıkma
(someone, something) which has come from
çıkma
going out

Do you feel like going out for a walk? - Yürüyüş için dışarı çıkmayı canın istiyor mu?

I felt like going out for a walk. - Yürüyüş için canım dışarı çıkmak istedi.

çıkma
occurrence
çıkma
climb
çıkma
(someone) who has graduated from, who has finished (a school, a university)
çıkma
protrusion
çıkma
pull out
çıkma
going up
çıkma
cantilever
çıkma
going out (of), coming out (of), emerging (from), issuing
çıkma
egress
çıkma
egression
çıkma
expulsion
çıkma
scholium
Turkish - Turkish
İçeriden dışarıya varmak, gitmek: "Ortalık ağarırken, bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık."- F. R. Atay
Birdenbire görünmek: "Neden hiçbir korsan filosu önümüze çıkamadı?"- F. F. Tülbentçi
Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek: "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık."- Y. Z. Ortaç
Gelmek
Unutmak
Erişmek, görmek
Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
Vermeye katlanmak
Yayılmak
Yerinden oynamak: "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış, hem davulu patlamıştı."- R. N. Güntekin
Gerçekleşmek
Flört etmek: "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım."- A. İlhan
Olmak, bulunmak, var olmak: "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı."- O. C. Kaygılı
Bir yere ulaşmak, varmak: "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar."- M. Ş. Esendal
Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak: "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum."- H. Taner
Gerçekleşmek: "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!"- M. Ş. Esendal
Bitmek, büyümek, sürmek
Gitmek, koyulmak
Gitmek, koyulmak: "Yola çıkmadan evvel eve gitmek, uyumak istedim."- M. Ş. Esendal
Eksilmek
Görünür veya belli bir durumda bulunmak
Birdenbire görünmek
Bir iddia ile ortalıkta görünmek
Bulaşmak
Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek
Giderilmek, yok olmak
Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
Piyasaya sürülmek
Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak: "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?"- M. Ş. Esendal
Bir şeyin yukarısına doğru yürümek
Yayılmak, duyulmak
Bir konu yetkililerce karara bağlanmak
Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak
Ay veya mevsim geçmek
Niteliği sonradan anlaşılmak veya sonradan ortaya çıkmak: "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim
Verilmek
Yapmak
İçeriden dışarıya varmak, gitmek
Görünmek
Atın evimden dışarı."- R. N. Güntekin
Gelmek: "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti."- R. H. Karay
Yapılmak, yürümek
Artırmak, fiyatı yükseltmek
Düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek
Yayımlanmak: "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu."- Y. Z. Ortaç
Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
Sonuca ulaşmak
Yeni yetişip satışa sunulmak
Harcama zorunda kalmak
Yayılmak, duyulmak: "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu."- A. H. Tanpınar
Sıyrılmak, ayrılmak
Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek: "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra."- T. Dursun K. Bir şeyin yukarısına doğru yürümek: "Uzun, dik merdivenli bir yokuş çıktık."- R. H. Karay
Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek
Sesini yükseltmek
Yayımlanmak
Karaya ayak basmak: "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım."- Atatürk
Bina yapmak
Karaya ayak basmak
Mal olmak
Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
Erişmek, görmek: "Aklı başında ama, sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım."- S. F. Abasıyanık
Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
Ulaşmak, varmak
Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
İş için, yetkili birini makamında görmek
Niteliği sonradan anlaşılmak veya sonradan ortaya çıkmak
Oyunda herhangi bir rolü oynamak
Sonuca ulaşmak: "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır."- R. N. Güntekin
foyası meydana çıkmak
Kuyumcular süs eşyalarında kullandıkları elmasların arkasına ‘foya’ denilen bir madde sürer ayna gibi ışığı yansıtarak daha çok parlamasını sağlarlar. Zamanla bu foya dökülür taş da eski parlaklığını yitirir. Buna foyası çıkmış derler. Bunun gibi hilekar kişilerin yalanları ortaya çıkınca aynı deyim kullanılır
çıkma
Bir yazı sayfasının kenarına metinle ilgili olarak yazılan ek, derkenar. Çıkmış: "Saraydan çıkma İstanbul eşyalarını görünce bunların hakikatine inanmak lazım geldiğini anlamış."- A. Ş. Hisar
çıkma
Bir yazı sayfasının kenarına metinle ilgili olarak yazılan ek, derkenar
çıkma
Bir yapının üst katlarından dışarıya doğru uzanmış bölüm, balkon
çıkma
Kız ve erkek tarafının gönderdikleri hediye
çıkma
Hamamdan çıkarken kullanılan havlu ve kurulanma takımı, çıkacak
çıkma
Çıkmak işi
çıkma
Eski, kullanılmış
çıkma
Bir binanın üst katlarından dışarıya doğru taşan bölüm
çıkma
Neşet
çıkma
Çıkmış
çıkmak
Favorites