O büyük bir hevesle İngilizce öğrendi.
- She learned English with great eagerness.
O, Avustralya'da yaşamaya isteklidir.
- She is eager to live in Australia.
Onun konuşması sırasında öğrenciler istekli olarak dinlediler.
- The pupils listened eagerly during his speech.
Ken hevesli bir öğrenci.
- Ken is an eager student.
Mavi gömleği denemek için hevesliydi.
- He was eager to try on the blue shirt.
Onlar seni görmek için sabırsızlanıyorlar.
- They're eager to see you.
Tom katılmak için sabırsız gibi görünüyor.
- Tom seems eager to participate.
The things he had to tell about...were enough to make you almost tremble with excitement, when you heard all the intimate details from an animal charmer and realized with what thrilling eagerness and anxiety the whole busy underworld was working.